Seçimlerin ertelenmesini ne MHP, AKP, baraj kuşkularını yırtmış olan DYP liderleri önleyebilir...
Ne de Cumhurbaşkanı Sezer’in "Meclis’i fesih yetkisini kullanmak" söylemi.
Bu kabaran dalga, ancak sert ve yaygın kamuoyu tepkisine çarparsa kırılır.
Açayım.
"Seçimi iptal" oyları en fazla 200 milletvekilini oylamaya getirebilecek "3 Kasım’da seçim" yanlısı olanlardan çok daha fazla.
Üstelik, daha önceki seçimlerde, küskünler, dağınıktı. Başı çeken parti ya da partiler yoktu. Bu kez var.
ANAP bu tavrı açıkça koydu bile.
YTP de "bu hükümetle seçimlere gidilemez" gerekçesiyle aynı yolda.
Barajın altında kalacağı kesin görünen SP ağız değiştirdi bile...
Onlara AKP, DYP, DSP ve MHP’den küskünlerle bağımsızların çoğunluğunu ekleyin, aritmetik olarak açık fark yapıyorlar.
Hatta, YSK, Recep Tayyip’in adaylığına kırmızı ışık yakarsa, AKP grubu seçim sandığına çalım atmaz mı?
Düşünün...
Erdoğan’ın seçim yasağı Şubat 2003’te bitiyor. 3 Kasım seçimlerine giremezse başbakanlığı 4 yıl Abdullah Gül’e bırakmak zorunda kalacak. Sonra da geri alabileceğini sanacak kadar saf değil. Araseçim formülleri ise kolay işlemez. Oysa seçimler 2003 baharına kalırsa, aritmetik gereği Tayyip Erdoğan Başbakan...
Peki ya DYP?
Mehmet Ali Bayar ve Tuğrul Türkeş ile güç birliği, DYP’yi barajı yırtmış gibi gösteriyor. ANAP’ın ise barajın altında kalacak 12 Eylül’ün son partisi olacağını...
Çiller, ANAP’tan "ziyan olmasın" diye kopacak oyların birkaç puanının DYP’ye gelebileceği hesabının yanı sıra, DYP’nin merkez sağda tek parti kalacağı keyfini de yaşıyor olmalı.
Ama...
Bütün bunlar, onu 3 Kasım sonrası başbakan yapmaz.
Daha önce sırada Erdoğan (veya Gül), ardından Baykal var.
Oysa, seçimler bahara ertelenir, bu hükümet düşerse, MHP dışında kurulacak bir hükümetin başbakanı olması bir olasılık.
MHP’den sonra en fazla milletvekili DYP’de.
Çiller, "AB ile tam üyelik görüşmeleri başlama tarihini alan ve ABD’nin Irak’a harekâtı sırasında Türkiye’yi yöneten başbakan ben olmak isterim" dememiş miydi?
Derviş’in ekonomi korsesi içinde bunalan Türkiye insanına biraz nefes aldırırsa belki oylarını da artırabilir.
Çiller’in bu harekete soğuk olmadığı bilinmeli. Küskünler dışındaki DYP milletvekillerinin bir kısmı oylamaya gelmeyebilirler.
Cumhurbaşkanı Sezer’in "yetkilerini kullanarak, TBMM’yi feshi ve Türkiye’yi seçime götürmesi?"
Pratikte bir şey değiştirmez.
Seçimin iptali ve ardından hükümetin düşürülmesi 1 Ekim’i bulur.
Sezer, ancak 45 gün içinde yeni hükümet kurulamazsa, Anayasa’nın verdiği yetkiyle TBMM’yi feshederek, ülkeyi ancak 90 gün içinde seçimlere götürebilir.
Bu durumda 45 gün 15 Kasım’da dolar. O tarihten itibaren 90 gün ise 15 Şubat’ta...
Karda kışta seçim yapılamayacağı için, 2003 baharından önce seçim sandıkları konulamaz.
Zaten erteleme yanlıları da seçim için o tarihi öngörüyorlar.
O nedenle Sezer’in - ayrı bir formül bulunmazsa - yetki kullanımı pratikte yaptırımdan yoksun.
Fakat söyleminin ağırlığı var.
Onun kişiliği, toplumu etkileyebilir. Duyarlılıkları, tepkileri yükseltebilir.
Ayrıca...
Cumhurbaşkanı, siyaset yapmayan ama siyaseti ülke yararları bağlamında yakından izleyen çevrelerle aynı görüşü mü yansıtıyor?
Öte yandan dün TÜSİAD Başkanı Özilhan’ın sözleri, demokratik sivil toplum örgütlerini tetikleyecek olabilir.
Medya da ertelenmeye karşı toplumun öfke dalgalarını yansıtıyor.
Bir daha seçilemeyecekleri halde seçimlerin iptaline "hayır" oyu kullanacaklarını açıklayan Uluç Gürkan ve arkadaşları bloku büyüyor, caydırıcı örnek oluşturuyor.
Eğer, Yılmaz çok inandırıcı olmazsa toplumun tepkisi bir dalgakıran gibi yükselen dalgayı kırar.