Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri CIVAOĞLU

Henkel'in yayınlarından biri "KRİZ, İSTİKRAR PROGRAMLARI VE EKONOMİK REFORM" adını taşıyor.
Burada anlatılanlar, Türkiye'deki son ekonomik operasyon yönelişlerine ışık tutabilir.
İsrail örneği, Türkiye'ye daha yakın.
İsrail, ücret ve fiyatları dondurmaktan başlamamış... Çünkü bunlar, dallar.
Zehirli bir bitkinin dalları budanıp kökleri kurutulmazsa, daha da kuvvetli çıkar.
İsrail, kökleri şöyle kurutmuş:
Merkez Bankası'nın kamuya olan katkılarının tamamı durdurulmuş. Yani, bütçe açığının Merkez Bankası kanallarıyla karşılanmasına son verilmiş.
Dövize endeksli mevduat kaldırılmış. Böylece, piyasadaki para miktarı azaltılmış. Bir kereye mahsus olmak üzere servet vergisine benzer bir vergi alınarak iç borçlanma neredeyse sıfırlanmış.
Vergi reformu daha sonra gerçekleştirilmiş, ama acil vergi önlemleri alınmış.
Talep düşürülmüş.
1 yıl süreyle milli para olan Şekel, 1 Dolara eşitlenmiş...
Ve bütün bunlardan sonra, zehirli ağacın dallarının budanmasına geçilmiş.
İşçi, işveren kuruluşlarının katkısıyla bir ulusal uzlaşma sağlanmış.
Ücretler ve fiyatlar dondurulmuş.
Diğer ülkelerde de başarılı operasyonlar, böyle ciddi bir hazırlık sonucu gerçekleştirilmiş.
Bütün ayrıntılar planlanarak...
Bölük pörçük ve parakende parçaları el yordamıyla birleştirmeye çalışarak değil...

Türkiye'deki son yaklaşımlara gelince...
Önce, şu gözlemlerimizi ve dileklerimizi yansıtalım:
"Bu hükümet, son yılların en ciddi siyaset kadrosu izlenimlerini veriyor.
Örneğin... Eğitimde, vergi reformu hazırlıklarında...
Ve son olarak enflasyonu indirmeyi hedefleyen iyi niyetli girişimleri görüyoruz.
Başarılı olmasını istiyoruz.
Ancak...
Kuşkularımız var.
Bunlar, çeşitli kesimler tarafından da dile getirilmekte."
Şöyle ki...

Güneydoğu'ya her yıl 10 milyon dolar harcandığı, Kıbrıs'ta 40 bin askerin sürekli savaş koşullarında tutulduğu... Bütün bunların büyük maliyet olduğu yolunda fısıltılar ve kaygılar var.
"Bu harcamalar sürdükçe, enflasyonu indirmek iddiası boştur" deniyor.
Askeri harcamaların hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz.
Fakat...
Bu konuda güvendiğim kişilerle konuştum.
Onlardan, 10 milyon dolar yıllık harcamanın Silahlı Kuvvetler'in modernizasyonu bağlamında olduğunu dinledim.
"Güneydoğu'daki düşük yoğunluklu savaş ortamının - deyim eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş'e aittir - gerektirdiği ek askeri harcamaların, yılda 500 milyon ile 1 milyar dolar arasında değiştiğini" söylediler.
Kıbrıs'taki birliklerimizin ek masrafları da 100 milyon dolar dolaylarında görünüyor.
10 milyor dolar, çok abartılı bir iddia.
Elbette...
Sorunun çözülmesi ve bu paraların ekonomik, kültürel ya da sağlık yatırımlarına dönüşmesi tercih edilir.
Fakat...
Türkiye'nin yüksek ulusal yararları da parayla ölçülmez.
Zaten, konumuz bu değil, gerçek rakamları ortaya koymaktı.

Kamu ürünlerinde fiyatları 6 ay durdurmak bir bakıma, yılın ikinci yarısında, çok daha yüksek oranda zam yapmak zorunluluğu anlamına gelebilir.
Gerçi Taner, "elindeki akaryakıt fonundaki birikimleri, önümüzdeki 6 aya yayarak, dengeyi sağlayabileceğini" söylemiştir.
Ama...
Ya diğer kamu mal ve hizmet üretimleri?
Onların fonları yok.
Ayrıca...
Bütçe açığının yüzde 30'unu oluşturan sosyal güvenlik açığı, kapanacak gibi görünmüyor.
İç borçları vadesini uzatarak ve faizlerini düşürerek karşılayacak dış borç bulunamadığı için, bütçe açığının diğer yüzde 30'u da umut vermiyor.
Bu durumda, fiyatları dondurmakla ve ücretler de fiyat artışlarına endekslenerek, haziran sonuna kadar enflasyon bir oranda düşürülebilir.
Fakat...
Yapay olur.
Yazın meyve ve sebze bolluğunda bu iyimser rakamlar sürdürülür, sonbaharda fiyatlar ve enflasyon yeniden şaha kalkar.
İşte, o tarihe kadar erken seçime gidilirse, iktidar prim yapabilir.
Hele, Refah'ın ve Tansu Çiller'in yazgısına dönük iktidar hesapları da tutarsa...
Ne var ki...
Üç yılda seçim, Türkiye'de pek görülmüş değil.
Etkin güçler ise, aldığımız izlenimlere göre seçim taraflısı değiller.
O zaman, Sonbaharda yeni fiyat patlamaları görebiliriz.

Bu arada IMF ile anlaşılırsa ve iç borçların vadelerini uzatacak, faizlerini düşürecek dış katkı sağlanırsa... Özelleştirme gelirleri oluşursa... Vergi reformunun da 1999'da meyve vereceği beklenirse, belki biraz daha iyimser olabiliriz.
Fakat...
Keşke, ön temaslar tamamlanmadan IMF'nin kapısı çalınmasaydı.
Çünkü...
Türkiye, bu hükümetin kurulmasıyla birlikte güven tazelemişti.
Dışarıdan oluk oluk para geliyordu. Ekonomi ısınmıştı. Sanayi şaha kalkmıştı.
Şimdi...
Durup dururken IMF'nin anlaşmayı reddettiği, sağlıksız işaretleri veren ekonomik manzaralar çizdik. Hiç gereksiz yere kredi çevrelerinde tereddütler doğdu.
Bari şimdi, ön hazırlıklar gizlice ve çok iyi yapılmalıdır.
Türkiye, psikolojik yeni yaralar almamalıdır.



Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr