Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Cumhuriyet’in 79. yıldönümünde Türkiye’den siyaset manzaraları içlere siniyor mu?
Hele seçim öngörüleri?
Anayasa’nın temel ve değişmez ilkesi "laisizmöden... Atatürk’ün bütün etnik kökenleri kapsayan "Ne mutlu Türküm diyene" söylemine kadar 79 yıllık çizgide kırılmalar.
İlk yaklaşımda, Türkiye’nin geleceğini alacakaranlık gösteren gölgeler mi?

Ancak...
Daha "iyimser" yaklaşımla hala Atatürk’ün çizgisinde olduğumuz düşünülebilir.
Bir tanıklık sunayım.
Geride kalan hafta çeşitli uluslardan bir grupla aynı yemek masasını paylaşıyorduk. Aramızdan biri Fransa’nın Bask yöresindendi. İspanya’daki ayrılıkçı Bask hareketi bağlamında ona sorular yöneltildi.
Örneğin...
- "Fransız Baskları da Fransa’dan kopmak ve bağımsızlık peşindeler mi?"
"- Fransa Baskları hemen sınırın ötesindeki İspanya Basklarıyla birleşerek ayrı bir devlet oluşumunun peşindeler mi?"
Türkiye’de kimilerinin, Güneydoğu’da bağımsız Kürt oluşumu ve hatta daha ileri giderek Irak, Suriye, İran Kürtlerini de kapsayan "Büyük Kürdistan" heveslerine, Pireneler’in iki tarafındaki Basklardan örnek bulunabilir miydi?
Masamızdaki Fransız Bask’ı şöyle bir cevap verdi:
"Artık Fransa da, İspanya da AB üyesi ülkeler. Bütün kültürel, etnik, kimlik haklarımız AB şemsiyesi altında.
Niye ayrılmayı düşünelim?
Zaten bizim üst kimliğimiz AB yurttaşlığı.
Haklarımızı ne bir devlet ihlal edebilir, ne de bir grup.
Sözgelişi...
Bir Fransız, Lüksemburglu, Portekizli kadar güvence altındayız.
İspanya Basklarıyla birlikte Büyük Bask devletine de elbette gerek yok.
Ayrıca...
İspanya Baskları, Fransa Basklarından daha iyi ekonomik durumdalar. Kendi varlıklarını Fransa Basklarıyla paylaşmak istemezler. Bu akılcı da olmaz."

Bakınız kavramlar nasıl da değişti!
Çıkarlar, psikoloji, etnisite kaygıları anlamlarını değiştiriyor.
Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin hala Atatürk çizgisinde olduğu gibi bir yaklaşım yanlış olmaz.
Türkiye’nin, AB’ye tam üyelik görüşme tarihini alması ile birlikte bu tür yargılar ve değişimler Türkiye’de de paylaşılacak.
AB yurttaşlığı zaman içinde üst kimlik haline gelecek.
Kürt kökenli yurttaşlarımız için siyaset malzemesi yapmak isteyenler, fena halde siyaset ofsaytına düşecekler.
Atatürk’ün "Ne mutlu Türküm diyene" söylemine, abartılmış içerik koymaya çalışarak siyaset yapanlar da altlarındaki zeminin kaymakta olduğunu görecekler.
Türkiye’nin tam üyeliği ile AB, Hıristiyan kulübü olmaktan çıkarsa, din motifli politika yapanlar da boşlukta kalacaklar.
Zaten hepsinin oy hasatları, ekonomik yoksulluk ekiminin sonucu değil mi?
AB’ye tam üyelik görüşme tarihinin verilmesi ile birlikte her şey baş döndürücü bir süratle değişebilir. Türkiye’ye yabancı sermaye yatırımları akarken, halk yığınları yoksulluk sınırından, insan gibi yaşam ortalamasına yönelirken artık "tepki oyları" değil, "akılcı oylar" ağırlık kazanacaktır. Kimse, Kuzey Irak’ın, İran’ın, Suriye’nin Ortadoğu kimliğini ve ekonomik koşullarını paylaşmak istemeyecektir.
Atatürk devrimleriyle gerekli altyapı oluşmasaydı, çağdaş uygarlık düzeyi hedef gösterilmeseydi, Türkiye, AB üyeliğini hayalinden geçirebilir miydi?
Yüce Atatürk’ü şükranla anıyor, Cumhuriyet Bayramı’nı - her şeye rağmen karamsarlığa düşmeden - umutla kutluyoruz.