CUMHURBAŞKANI Süleyman Demirel sıkıntılı. Şöyle diyor:
"Müdahale ve darbe laflarıyla, Türkiye'de idarenin otoritesi zayıfladı.
Rejim beklentileri yüzünden, devletin yönetilmesi sıkıntılı hale geldi.
Siyasi otorite neredeyse dinlenmez oldu."
Cumhurbaşkanı Demirel, bu sözleri, önceki gece Kanal D'de yayınlanan DURUM programı bağlamında nezaket gösterip, kutlamak için telefon açtığı sırada söylüyordu.
Doluydu...
"Bu program tam zamanında yayınlandı. Kıymetli hizmettir.
Programında Türkiye'nin bir Cezayir ve bir İran olmadığı... Türkiye'nin her ikisinden de büyük farkları olduğu ortaya koyuldu.
Bu lazımdı.
Herkes mesajını almıştır."
Demirel'e göre "ne Cezayir, ne de İran olan Türkiye'de şeriat istenemez.
Şeriat isteyen, Atatürk Cumhuriyeti'nin koyduğu hukuk sistemine ve hukuk devletine karşı çıkıyor demektir.
Bunu kimse getiremez.
Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasası'nda laik, demokratik hukuk devleti değişmez ilkeler olarak yer almıştır."
Dün Cumhurbaşkanı Demirel'in yanı sıra, bu program bağlamında başka tebrik mesajları da aldık... Eleştiriler de.
Hepsi sağolsunlar.
Onların ötesinde, bazı konuları belirtmekte yarar var.
PROGRAMDA İslam dünyasının aydın gazetecileri konuğumuz olacaklardı.
Onlarla tartışacak ve çıtayı bir belirli düzeyde tutacak isimler üzerinde durmuştuk.
Eğer rating yaptıracak kavga isteseydik, RP Rize Milletvekili Şevki Yılmaz gibi birini davet edebilirdik.
Ancak, derinliği, bilgisi ve düzeyli üslubu nedeniyle RP içindeki aklı başında isimlerin de önerisiyle Manisa Milletvekili Bülent Arınç konuğumuz oldu. O da bir yolculuk sonrası yorgunluğuna karşın aramıza katıldı.
Arınç, kendi açısından gerçekten güzel konuştu.
Derinliğini ortaya koydu.
Ne var ki...
Zaman zaman kendisinden beklemediğimiz ve ona yakışmayacak hırçınlıklar içinde oldu.
Özellikle "demokrasi" ve "şiddet" konularında...
Oysa...
Buna hiç gerek yoktu.
RP'nin şu anda bir şiddet boyutu olmadığına göre, kompleks duymak gereksiz.
Sanıyorum, Cezayir'de FIS ve İran'da Humeyni hareketlerinin, sonradan şiddet yöntemleriyle bütünleşmiş olması, RP'de "acaba aramızda paralellik kurulabilir mi" kaygıları yaratıyor.
Aslında yapılacak şey, "İslami şiddeti konuşmayalım" demek yerine, "demokratik hukuk devletinin" gereği İslami ya da başka nedenle bütün şiddet olaylarının karşısında yer alıp, bunları samimiyetle yermektir.
Arınç bunu, konuşmanın sonlarında "her türlü terörü, Allah'ın yüce yapıtı olan insan hayatına kastettikleri için" eleştirerek yaptı.
O zaman şiddete karşı çıkan diğer konukları ve programı eleştirmemeliydi.
AYRICA...
Asıl önemlisi, hem programın, hem Türkiye'nin konuğu olan Cezayir Büyükelçisi'ni, temsil ettiği devlete hakaret ederek aşağılamasıydı.
"Cezayir'e destek veren bütün Batılı devletlerin, yüzünü tükürülmesi gerektiğini" söylemek, amacını çok aşan ve Türk insanının nezaket gelenekleriyle bağdaşmayan bir üsluptu.
Bu sözlerinin özüne dönersek, askeri bir idarenin desteklenmesine karşı tavır koyuyordu.
Peki...
Ya Cezayir Büyükelçisi Rabah Hadid "bizde Kasım ayında başkanlık seçimleri yapıldı bitti. Haziran'da da genel seçimler yapılıyor.
Ama, ya tank paletlerinin ve namluların tehdidi altındaki Libya rejimini ve yöneticilerini, Irak rejimini ve yöneticilerini, bağırlarına basanlara ne yapmalı?" diye sorsaydı.
Sayın Arınç ne cevap verirdi?
Böyle sorular ve böyle ifadeler gereksizdir.
Tanıdığımız Bülent Arınç'a da yakışmadı.
Yaşam bir maratondur.
Bu uzun mesafe içinde tek bir kareye bakarak hüküm vermek yanlış olur.
Bülent Arınç'ın daha önceki karelerini tekrarlayarak maratonu sürdürmesini ve 16 Şubat gecesindeki görüntünün parantez içinde kalmasını dileriz.
Gene bu program bağlamında bir saptama daha...
Muhammed Salmavi ve Ghania Mouffot, kendi ülkelerindeki bir büyük gaflete işaret ediyorlar.
Her iki ülkede de hareket, - şeriat istemiyle - başlamış.
Hukuk devletiyle bağdaşmamasına karşın, dönemin yöneticileri bu hareketin üstüne gidememişler.
Onların üzerine hukuk devletinin yöntemleriyle giderlerse, halk üzerinde sanki İslam'ın üzerine gidiyorlarmış izlenimini bırakacaklarından çekinmişler.
Bugünün Türkiye'sinde aydın liderler dahi, "şeriata karşı çıkmak, İslam'a karşı çıkmaktır" derken, aynı tuzağın kenarındalar.
Demirel'in uyarısına dikkat.