Yaşamın kilometresi ilerleyince, elbette artık "kızamık" konuşmuyoruz.
Devası olan bir dert için sağlık turizmi yapmak zorunluluğu oldu. Yazılara ara vermek gerekti.
Ve on gün sonra, okurlara, gazeteme, medyaya, dostlara ve bizim sayfalarımızın üretim girdisi olan politikacılara selam.
Sandığa dikkat
İlginç duyumlar alıyoruz.
Bazı partiler, geçen seçimde olduğu gibi sokak - sokak örgütlenmişler.
Sabah namazından hemen sonra sandıklara gidip oylarını kullanacaklar.
Ondan sonra...
Sanki oy kullanacakmış gibi kuyruklara girip diğer partilerden seçmenleri saatlerce bekletecekler. Bıktırıp kaçırtacaklar.
Ilımlı seçmen, bu oyunun hedefi.
4 - 5 yılda bir gün... Sadece o
1 günün 2- 3 saati lütfen dayanın.
Kuyrukta beklerken önünüzdekilerin parmaklarına bakın.
Oy kullandıklarını gösteren mürekkep varsa, onları uyarın.
Demokrasinin
2 - 3 saat gönüllü nöbetçileri olun.Parantez
Yazının bu bölümüne
İngiliz yazar Tom Stoppart'ın şu kara mizahını, önsöz olarak mı koysak:
"Ben özgür basından yanayım. Karşı olduğum gazetelerdir!"Evet...
Buralardan uzak geçen günlerin sıcak konusuna bir kısa parantez açalım.
Gerçi...
DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'in
Milliyet'e dönük iddialarına, sayfalarımızda, sütunlarımızda hatta TV ekranlarında cevapların verildiğini öğrendim.
Yakın geçmişin aynalarında görüntüleri de yansıtılmış. Bir albümün sayfaları yeniden çevrilmiş.
Yazılanları, söylenenleri yeniden tekrarlamıyoruz.
Ama...
Birkaç noktaya işaret edelim.
Dünyada
"Yeni Sol" yükselişte.
İngiltere'de
Tony Blair, Almanya'da
Schröder hatta
ABD'nin kendine özgü solu sayılabilecek
demokratlar...
Buna karşın,
1980'den sonra
15 yıl yönetimlerde kalan merkez sağ, artık teklemekte.
Kendine yeni söylem aramakta.
Türkiye'de de
Anavatan ve
DYP'nin temsil ettiği merkez sağ oylar erime sürecinde.
Yüzde 52'den
yüzde 38'e düşmüş.
İşte böyle bir ortamda
Çiller, ikinci demokrasi,
- patenti Özal'a ait olsa da Anavatan'ın yeterince dile getiremediği - hür girişim, hür düşünce ve
hür inanç formülü ile seçim kampanyasına başlamıştı.
Ama...
Bütün siyasi partiler, medya ve kurumlarla kavgalı bir görüntü bu mesajlarının toz duman arkasında kalmasına neden oldu.
Elbette, bir siyasi parti, medya için uluslararası özgürlük standartlarını korumak koşuluyla, programına öneriler koyabilir. Tartışmaya açabilir.
Bunları uygulamak için oy isteyebilir.
Demokrasinin doğası gereğidir.
Fakat...
Şahısları, grupları birer siyaset rakibi, düşmanı gibi görerek en ağır kelimelerle onlara saldırmak... İşte yanlış olan budur.
Ayrıca partilere de bir siyasi mücadele dozajından çok daha sert üslupla saldırmak... Bu da hata.
Türkiye istikrar arıyor.
19 Nisan'dan itibaren olası ortak hükümetler konuşulacak.
DYP'nin bugünden bütün köprüleri yakması doğru mu?
Yarım yüzyıl önce
1 Ekim 1954'te
Milliyet'in ilk nüshası yayınlanmıştı.
"Halkın gazetesi olacağız. İktidarın hoşuna gitmek için muhalefete, muhalefete yaranmak için iktidara vurmayan gazete." Aradan
50 yıla yakın süre geçti.
İlk gün bu sayıda açıklanan bu kutsal ilke, yarım yüzyıldır özenle uygulanıyor.
Tarafsız haber
Milliyet'in geleneğidir.
Aydın Doğan'ın
"Tarafsızlık hakkımızı bile elimizden almaya çalışıyorsunuz" söylemi, aslında yarım yüzyıllık
Milliyet'in yayın kültürü derinliğinde demlenmiştir.
Milliyet, tahrikler, haksızlıklar ve saldırılar ne olursa olsun, bu çizgisini sürdürecektir.
Tabii, kendisini de gereğinde haksızlıklara karşı savunarak, gerçekleri vurgulayarak...
Medya da, siyasi partiler gibi demokrasinin vazgeçilmez unsurudur.
Aynı düşünceleri her zaman paylaşmayabiliriz ama bir belirli üslup düzeyini korumalıyız.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr