Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Mesaj net... Seçmen "Başbakanı belli olmayan bir partinin iktidarı bile, şu denenmişlerden iyidir" dedi. "Genel Başkanı’nın görevi sürdürüp sürdürmeyeceği, kapanıp kapanmayacağı bile belli olmayan parti, denenmişlere karşı tercihimdir" dedi.
3. kez sandık ihtilali yaptı.
Duverger’e göre "tarih toprağın anası olduğu kadar kızıdır da"... 1950’de, 1983’te tepki birikimi hangi doğumu yaptıysa dün de o oldu.
Belliydi zaten.
Görmemek için kafayı kuma gömmek gerekirdi.
AKP’nin mucize yaratacağı sanıldığı için değil, bu iktidara duyulan tepkilerin yanardağ gibi patlaması nedeniyle.
Toplum, üst üste iki ekonomik kriz sonrası burnundan soluyordu.
Sabancı bile "üçün biri, elimizde kaldı" demişse... İşçi, memur, köylü ve işsiz ne desindi?
Yani... AKP oylarının yüzde 10 çekirdeği etrafına sarılanlar öfke ve tepkiyi yansıtıyor.

Seçmen, oylarıyla iktidar ortağı partilere sandık dayağı attı.
Bu doğal. Toplumu böylesine çaresizliğe itenler başka ne bekleyebilirdi ki?
Hangi kafayla 1 buçuk yıl önce erken seçime gittiler?
Bütün demokrasilerde iktidar partileri, erken seçim kararını ancak, kazanacakları inancıyla alırlar. Baskın seçimle muhalefeti hazırlıksız yakalar.
Örneğin Özal, 1987 referandum sandıkları daha açılmadan "hemen seçim" hamlesiyle Demirel’e attığı çalımdan fevkalade keyifliydi. ANAP’a seçimi neredeyse Anayasa’yı değiştirecek çoğunlukla böyle kazandırmıştı.
1 buçuk yıl daha bekleyebilselerdi ekonomik manzara daha iyi olabilirdi.
Krizin dip noktasında, toplumda tepkilerin tepe noktasında seçime gitmekle kendi yazgılarını belirlediler.
Bahçeli’nin günah çıkartışını bakalım diğerleri de izleyecekler mi?
Öte yandan... Dünya demokrasilerinde anamuhalefet, oylarını yükseltir.
Ama DYP?..
İktidarda da muhafette de kazanamayan bu partinin DP ve AP kökleri toprağın altında sızlıyor.
Çiller’i en sevmeyen bile dün gece "bari DYP barajı açsın" diye dua ediyordu.

Seçmenin bu Meclis’tekilerden ve bildik suratlardan sıtkı sıyrılmış.
"Eskiye rağbet olsa bitpazarına nur yağardı" denir.
Dün siyasetin kaşarlarına da nur yağmadı.
Her "eski" bir "klasik" değil ki...
Toplum yeniyi denemek istedi.
Mevlana’nın deyimiyle "artık yeni şeyler söylemek zamanı"...
AKP’nin büyük fark attığı CHP de "iki el bir baş için" deyip düşünmeli.
CHP’nin kurucusu Atatürk’ün de kemikleri sızlamış olmalı.
Pazar ekonomisi yozlaşarak vahşi pazar ekonomisine dönüşünce... Yolsuzluklarla, hortumcularla kirlenince... Ortadirek çökünce... Toplumun merkez partilerden uçlara savrulması sürpriz mi? Kaybedecek neleri kaldı?

Siyaset mühendisliğine soyunup, vahim yanlışlar üretenlere gelince...
Geride kalan birkaç yıl boyunca akıllara seza kararlar ve uygulamalarla R. T. Erdoğan ve N. Erbakan’ı karşı karşıya getirecek yol haritaları çizildi.
İki partinin birbirini kırması ve ikisinin de baraj altı kalması mı amaçlanmıştı ne?
Oysa... İşte sonuç ortada.
Siyaset mühendisliği aklı, kolektif aklı karıştırıyor.
Ayrıca buram buram etnisite kokan partiler de Türkiye insanının bölünmeye karşı duyarlık duvarına çarptı.
Demokrasiye ve onun dili sandık sonuçlarına saygılı olmalıyız.
Erdoğan’ın dün geceki konuşması da tedirgin edici değildi. Atatürk’ten söz etti. Anayasal kurumları, laisizmi, AB yolunu kelimelerle okşadı.
Ama... Toplumun neredeyse yarısına yakınının oyları Meclis’e yansımadı. Bu durum "meşruiyet" tartışmalarını değilse bile, seçimlerin "adalet" ilkesi bağlamında tartışmaları başlatabilir.
Bunu tartışırken bile "sağduyulu" olmalıyız.