Levent Kazak’ın yazdığı Cam adlı oyun tiyatro sahnesinde...
Cam’ın galasında oyuncu Mete Horozoğlu, Levent Kazak’ın bir telgrafını okudu.
Telgrafta “size bir kadeh şarap ikram etmeyi isterdik, ama avukatlarımıza sorduk sakın yapmayın dediler” yazıyordu.
Galalardaki içki yasağına gönderme yapan bu telgraf ve ardından medyadaki yankıları yasağı kaldırttı.
Artık Dolmabahçe’de, Çankaya’da ve tiyatro galalarında alkollü içki sunulabiliyor.
Cam’da, model Rüya karakteriyle kırmızılı seksi kadın Deniz Çakır, 5 yıldır Yaprak Dökümü’nde ağlattığı izleyicileri bu kez kahkahalarla güldürüyor.
Deniz Çakır, Yaprak Dökümü’nün veda gecesinde en çok neye ağladığını anlatıyor:
“Diziye başladığımda ben 23-24 yaşındaydım, 28-29 yaşında bitti. Genç bir kadının hayatında önemli bir süreç. Kendi küçük tarihin oluşuyor. Dizi bitti, ayrılıyoruz diye değil, çok daha derinlerde gözyaşı nedenleri.”
Cam, harika bir komedi.
Dolunay Soysert, hep ressam olmayı istemiş. Hayali, bu oyunla tiyatro sahnesinde gerçekleşmiş.
Resim kursu veren bir ressamı canlandırıyor.
Dolunay astrolojiye de meraklı.
Karar almak için en uygun tarihin 1 Şubat olduğunu söylüyor.
“1 Şubat’ta çok ciddi kararlar aldım. Hatta ekip olarak toplu kararlarımız da var” diyor.
CAM’da Deniz ve Dolunay “Nefes, Vatan Sağolsun” filminin sert yüzbaşısı Mete’ye şiddet uyguluyorlar. Oyunun simülasyonunu bende de yaptık. Önceki deneyimlerle “ellerinin ağır olmadığını” söyleyebilirim.
Deniz Çakır, Özcan Deniz’le birlikte çevirdiği yeni filmin heyecanı içinde.
25 Şubat’ta vizyona girecek olan “Ya Sonra” duru bir aşk filmi...
Genç yaşta evlenen dinamik ve modern iki İstanbul insanının hikâyesi...
RAKININ “ANSİKLOPEDİSİ...”
İyi akşamcılar “rakının kitabını yazmış adamım” derler. Türk insanının kültüründe “tavlanın kitabını, rakının kitabını yazmak” söylemleri önemlidir.
Ya “ansiklopedisini yazmak?”
O da oldu.
Son yıllarda damak şenliği yaşatan “YENİ RAKI”nın sponsorluğunda “OVERTEAM YAYINLARI” 588 sayfalık “RAKI ANSİKLOPEDİSİ”ni yayımladı.
Güzel cildin içinde bir derya bu ansiklopedi.
Neler yok ki...
Rakıya dair her şey tarihin akışıyla harmanlanmış.
Misal... Florya’da Yahya’nın Lokantası.
Lokantanın sahibi Yahya Baydar ile Avusturyalı karısı Krezantiya Hanım işlettikleri bu mekân nefis mezeleri, çeşitleri, temizliğiyle ünlüymüş.
Atatürk Florya Köşk’ünde yazlığa çıktığı zaman sık sık gelirmiş.
Sonra...
İnönü, Şükrü Saraçoğlu, Celal Bayar ve Adnan Menderes de müdavimi olmuşlar bu lokantanın.
Ya Asmalı Mescit’teki Yakup?
Onun da öyküsü var.
Ama en ilginci... Amcası Refik’in mekânında yetiştikten sonra kendi yerini açması ve bütün çalışanlarının adının Yakup olması. Yüzlerce fotoğrafla anlatıların daha da renklendirdiği sayfalarda gezinmek büyük keyif.
Daha önce Beykoz formatında altın yaldızlı şişe içindeki “göbeğinden” Yeni Rakı özeli, Beykoz formatında, altın yaldızlı bardaklardan yudumladık.
Meğer bir eksiklik varmış.
Bu ansiklopedinin sayfalarını çevirirken o rakı daha da lezzetli.
7-8 yıl öncesine kadar New York Times’ın Türkiye muhabiri meslektaşımız izlenimlerini yazmıştı.
Güzel bir kitaptı.
Buraya gelirken dostlarının “Türkiye’yi iyice anlamak için birkaç ton rakı içmelisin dediklerini ve bu tavsiyeyi büyük zevkle uygulamaya koyduğunu” anlatıyordu.
Rakı ile Türkiye insanının örtüşmesi için bakın nasıl bir gözlemi olmuş...
“Rakıyı bardağa koyduğunuzda su gibi şeffaftır. Ama içine buz ve su konulduğunda buğulu cam görünümü alır. Artık içini göremezsiniz. Türkiye de su konulmuş rakı gibidir. İlk gelişte her şeyi görüyorum sanırsınız, ama sonra bir bakarsınız her yer buğulu cam gibi. Çözmek için o su karıştırılmış rakı kadehlerine dalmanız gerekir. Türkiye rakı sofralarında kurtulur!”
“NO”
Cuma akşamı THY Paris uçağı... Uzun boylu, incecik bir Afrikalı ırkın seçmelerinden biri...
Her hali “ben mankenim” yayını yapmakta.
Tekerlekli el valizini kaldırmış, rafa yerleştirmeye çalışıyor. Ama gücü yetmiyor.
Yanından geçen genç adama soruyor:
“Centilmen misiniz?”
Yani “biraz olsun adamsan, şu valizi rafa koymama destek ver” mesajı bu...
Adam hareketsiz. Sadece yüzüne bakıyor dik dik. Manken tekrarlıyor:
“Centilmen misiniz? Yes-no?”
Adamın cevabı mağaradan yankılanırcasına tek kelime: “No!”
Ve yürüyüp gidiyor.
Hemen yardıma hamle yapıyorum. Valizi birlikte yerleştiriyoruz rafa. 7X24 centilmenim ya(!) “No” böğürenin vermiş olabileceği “işte Türk” izlenimine, “silgi” misyonu üstleniyorum.
Uçuşta zaman zaman laflıyoruz.
Gerçekten mankenmiş. İstanbul Moda Haftası’nda Atıl Kutoğlu defilesinde podyuma çıkmış.
Adı Christelle Koko... Orta Afrika Cumhuriyeti doğumlu. Paris’te büyümüş.
Hayatı uçaklarda geçiyor. Defileler, defileler... Roma, Londra, Moskova, New York...
İstanbul büyülemiş onu. Özellikle eski binalar... “Her yeri tarih kokan bir kültür mirası bu... Hayranım” diyor.
İstanbul Moda Haftası, Türkiye tanıtımı için de “artı” değeri olan bir etkinlik.
Gelenler dünya ünlüleri...
Bir dergiye, bir TV kanalına röportajlarında Türkiye için o çok sevdikleri abartılı “büyülendim, sanki bir rüya, mutluluk yükselişleri yaşatıyor” gibi söylemleri kitleleri etkiler.
“Centilmen misiniz?” sorusuna “no” diye böğürmeleri de bastırır.
Türkiye için “Yes... Yes” dedirten, koroya katılan ses renkleridir.