Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun Hürriyet'e demeci, siyasetin haritasını değiştiren bir deprem etkisi yaptı.
"Artık, olası gelişmelere ilişkin beklentiler yön değiştirmiştir. Seçimlerin ertelenmesi, TCK 312'nin kaldırılmasıyla Erbakan'ın kuyudan çıkarılması gibi umutları kırağı çalmış gibi bir görüntü var."
Gensorunun kabul oylamasında oluşan oylar da bunun kanıtı.
Org. Kıvrıkoğlu'nun söylemi, içerik açısından adresine vardı.
Şekil açısından ise, farklı bir durum var.
Daha önceki üslup, ordu görüşlerinin sivillerle ortak platformu olan Milli Güvenlik Kurulu'nda yansıtılmasıydı.
Kurul ayda bir toplandığı için daha ivedi durumlarda Çankaya Köşkü'ne ziyarete gidilirdi.
Cumhurbaşkanı aracılığıyla, kamuoyuna ve gerekli siyaset adreslerine Silahlı Kuvvetler görüşleri duyrulurdu.
Genelkurmay Başkanı, 28 Şubat sürecinden bu yana ilk kez siyasi bir duyarlığı, Milli Güvenlik Kurulu dışında dile getiriyor.

Muhtıra değil

Bunu daha önceki deneyimlerle, "muhtıra" diye niteleyenler oldu.
Muhtıra, "müeyyidesi olan ve uyulması cebren zorunlu hale getirilen TSK bildirimidir."
12 Mart Muhtırası böyleydi. Saat 13.00 haberlerinde TRT tarafından yayınlandı. Bir saat sonra, dönemin Demirel hükümeti istifa etmişti.
Ama, yakın tarihimizde muhtıra olmayan fakat tarihe önsöz olmuş başka ifadeler de bulabiliriz.
1980 yaz sonlarında, devrin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'in bir NATO toplantısından dönüşte, "TBMM hala bir Cumhurbaşkanı bile seçemiyor" yolundaki demeci... Yahut, 1979 sonlarında komutanların, devrin Cumhurbaşkanı Korutürk'e bıraktıkları mektup...
Elbette, her hadise, kendi zamanının ve kendi özel koşullarının içinde farklı değerlendirilir.
Bu kez de öyle.
Zorlama paraleller kurmuyoruz.
Muhtıra yok. Ultimatom yok.
Fakat, Silahlı Kuvvetler zirvesinin, iyice tartışılıp, görüşbirliği süzgecinden geçirilmemiş ve olası gelişmeleri planlanmamış bir konuşma yeri olmadığı da iyi bilinmeli.

Yorumlar

Küskünlerin önde gelenlerinden bir isim Yalım Erez'dir.
Erez, dün "Genelkurmay Başkanı'nın sözlerini yorumlamam" diyor ve ardından şu ilaveyi yapıyordu:
"Doğru bildiğimiz yolda yürümeyi sürdüreceğiz. Pişmanlık Yasası'nı, DGM'yi, zaten MGK'da bunları istemiyor muydu?"
FP dorukları, parça tesirli bir bomba yarası almış gibiydi.
Onlardan bazılarının görüşleri şöyle:
"Zaten bu yolun çıkmaz olduğunu görüyorduk. Ama, Hoca'nın ağırlığını kimse yok sayamaz. Üstelik, küskünler bizimkileri ordu ve Çankaya için güvence verip, aldatmışlar.
Bundan sonra ne olur?
Sayı yetmezliğiyle, hükümet engellemesiyle bu hareket erir. Söner."
Eski Milli Savunma Bakanı İsmet Sezgin
ise, Genelkurmay Başkanı ile bizzat konuştu.
Sezgin'e göre, Org Kıvrıkoğlu, "kişisel görüşünü dile getirmişti."
Ecevit
ise, Kıvrıkoğlu'nun "kamuoyundaki düşünceyi yansıttığını" söyledi.
Demirel ise, "Genelkurmay Başkanı fikrini söylemiş. Soru sorulduğunda - ağzım dikili mi - desin. Kimse, seçimlere asker gölgesi düşürmeye kalkmasın" yorumunu yaptı.
Sonuç...
- Demokrasi üzerine gölge düşürülürse, bu seçimi rafa kaldırmak için olur. Asker, müdahale ortamı için kaos değil, demokrasinin temeli olan seçim istiyor.
Avrupa'nın Türkiye'yi iyi tanımayan bazı gazetecilerinin "Anadolu Pinochetleri" gibi iddialarına güzel bir cevaptır.




Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr