TÜRKİYE‘de zemberekler boşaldı.
- Polis amiri, “hak yürüyüşü” yapan esnaf üzerine “gaz” emri veriyor.
Emrini yerine getirmeyen polisi ensesinden kavrayarak esnafın üzerine itiyor ve bağırıyor:
“Sık ulan sık...”
Polis çaresiz sıkıyor.
Amiri bu kez yani ensesinden iterek diğer esnaf grubunun üzerine yönlendiriyor.
Onlara da sıktırıyor.
Bu sahne yüzlerce kez TV haberlerinde tüm Türkiye’de dehşetle izlendi.
..........................
GAZETECİ bir protesto gösterisi dönüşünde, Kadıköy, Yeldeğirmeni’nde bir esnaf tarafından bıçaklanarak öldürülüyor.
Olayın nedeni, “aralarında gazetecinin de bulunduğu grubun kendi aralarında şakalaşırken bir kartopunun o esnafa ait dükkânın vitrinine isabet etmesi...”
Vitrin camında bir çizik bile olmamış.
Fakat...
Dükkânın sahibi önce küfrederek sopayla tehdit ediyor.
Ardından ekmek bıçağını kapıp önüne gelene sallıyor.
Gruptaki kızlar ve oradan tesadüfen geçmekte olan bir kişi bu bıçaklı saldırgandan kıl payı kurtuluyor.
Ama gruptakilerden gazeteci Nuh Köklü ayağı kayıp düşünce üstüne çöken yaratığın göğsüne sapladığı bıçak darbesi sonucu ölüyor.
Böyle bir durumda katil normal olarak kaçar.
Oysa...
Kaçmıyor.
İçeri girip bıçağı yıkayıp bezle siliyor, kanlı ellerini yıkıyor.
Olanları dehşetle izleyen gruptakilere “Bana bir şey olmaz, içeride bir gün kalır çıkarım, deli raporum var” diye sesleniyor.
Bütün bunlar olurken polis nerede?
Ve bir soru:
“Meclis’te tartışmalara, muhalefet direnişine neden olan İÇ GÜVENLİK YASASI çıkmış olsaydı polis anında orada olacak, ruh sağlığı engelli kişi dükkân işletebilecek miydi?”
.........................
İÇ GÜVENLİK YASASI aynı akşam Meclis’te görüşülürken iktidar ve muhalefet milletvekilleri tekme yumruk birbirine giriyor.
Onlarca, belki 100’e yakın milletvekili kavga ederken sadece “yargıçlara” ve “parlamento başkanlarına” kürsü adaleti için verilen “tokmak” bazı iktidar milletvekillerinin ellerinde “vurucu alet” olarak görülüyor. (Borsa açılışlarında ve müzayedelerde kullanılan tokmak / tahta çekiç “adalet” işlevli değildir.)
Devletin doruklarında “asabiyet” ve “şiddet” dalga dalga topluma yayılır.
Toplumu gerer.
Kolektif aklın ve hoşgörünün, nezaketin yerini “voltajı yükseltilmiş öfke psikolojisi” alır.
Kavgaları koyun bir tarafa sadece salı ve perşembe günleri siyasi parti gruplarında lider konuşmalarını dinlemek bile “toplumsal depresyon” tetikleyicisidir.
Bunlara her toplantıda, açılışta, gezide kürsülerin “trafo merkezleri” haline dönüştürülmesini de ekleyin.
.........................
GERÇİ henüz ve iyi ki toplumsal “cinnet” moduna geçmiş değiliz.
Ama...
Kaygılıyız:
Yoksa “azzz sonra” mı?
Fatih Erkoç’un şarkısını hatırlatayım:
“Oynatmaya az kaldı, doktorum nerde?”
ŞENEŞ YILDIZI KAYDI
SEVGİLİ Ahmet Çapa’dan sonra annesi değerli müzik insanı ve dost Fikret Şeneş’i de kaybettik.
Üzerine ışık yağsın...
Celal ve İzzet Çapa’ya tüm aileye müzik gezegenindeki dostlara başsağlığı diliyorum.