Bu kurum, küresel saygınlığı olan bir think tank...Fransanın kanaat önderlerinin katkıda bulundukları ve izledikleri İFRİnin 25. kuruluş yıldönümünde onur konuğu olmak, şu duyarlı süreçte stratejik önemde.Ama...Öyle olmasaydı bile Türkiye için güzel...Toplantı, 1900lü yılların başında, empresyonist ressamların yapıtlarının sergilendiği eski ve görkemli garda düzenlendi.Eski gar, artık Muse dOrsay adıyla gezegenin en prestijli sanat mabetlerinden biri. Türkiye, Fransız düğümünü çözme çabasında... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Fransanın en itibarlı kurumlarından (Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsünün = İFRİ) "onur konuğu" olarak Pariste. Erdoğanın, böyle bir sanat mabedinde kanaat önderleri arasında küresel önemdeki İFRİnin vitrininde görünmesi, - iyi kullanılırsa - ciddi bir kamuoyu oluşturma şansıdır.Medyanın ilgi odağı olacaktır.Ancak...Vitrinin içi de iyi dolmalıdır.Erdoğan, Fransanın ve Avrupanın medya ordusu tarafından soru yağmuruna tutulacaktır.Hiç açık vermemeli...Sorular kuşku duyulmasın ki, "İslam, siyaset, Erdoğanın dine dayalı eski referansları, Fransanın çok duyarlı olduğu ve okullarda yasaklama getirdiği başörtüsü/türban ve fırtınalar kopartan zina" gibi konularda yoğunlaşacaktır.Erdoğan, sinirleri cımbızla alınmış gibi serinkanlı olmalıdır.Laik, demokrat ve Avrupalı olmayı içselleştirmiş izlenimi vermelidir. Büyük şans En önemlisi...Fransanın, Türkiyenin AB üyeliği ve ABnin tarih vermesi konulu tartışmalarına yüklenmekten kaçınmalıdır.Fransız ulusunun, Avrupadaki diğer uluslara göre daha belirgin olan özelliği, her şeyi tartışmalarıdır.Tartışmak, onların ulusal kültürüdür.Daha ilkokula başlamadan tartışma disiplinini alırlar.Fransızlar genellikle "oui" (= evet) demezler... "Mais oui" yani "fakat evet" derler...Yerkürede böyle "fakatlı evet" başka hiçbir dilde yoktur.Türkiyeye tarih verilmesi için "evet" diyebilmeyi de bir şekilde "fakat" ile eşleştirerek tartışıyorlar. Dilin kemiği Türkiyenin, Fransa Büyükelçisi Uluç Özülker, bu bağlamda onun deneyim birikimi ile - çok da - bağdaşmayan söylemlerde bulunarak, Fransadaki hassasiyeti tırnaklamış oldu.Türkiye için sürdürülen tartışmalar için "La France est en delire" (=Fransa hezeyan/taşkınlık içinde) dedi...Çok tepki aldı.Fransa Dışişleri Bakanı, parlamentoda "Tartışmak bizim iç işimizdir. Nasıl hezeyan/taşkınlık olarak nitelenir" yanıtını verdi.Büyükelçinin "La France a besoin dargent" (=Fransanın paraya ihtiyacı var) "söylemiyle Türkiye tarafından ithalatla tatmin edileceği" mesajı da rahatsız ediciydi.Elbette, Fransadan bazı tavırlar, onaylanacak gibi değil fakat şu süreç o ülkede zaman zaman buz tutan sosyal ve siyasal zeminde dilin slalom yapması ustalığını gerektiriyor.Erdoğana, gazeteciler, büyükelçinin bu iki söylemini de sorabilirler.Erdoğanın devletin Paristeki temsilcisi büyükelçiyi, - elbette - özenle kollayarak ama bu söylemlerinin amacını aşmış olabileceğini vurgulayarak vereceği cevaplar, olumsuz etkileri dağıtabilir.Erdoğan, Pariste bıçak sırtında olacak...İyi kullanırsa önemli bir şans.Yanlışlık yaparsa, Fransa kamuoyunda ve kanaat önderlerinde oluşturacağı tahribatı onaracak vakit yok.Son söz...Kanaat önderleriyle bu çok önemli buluşmayı gerçekleştirmek, doğru zamanda, doğru kişilerle, doğru etkinliktir.Bu düzenlemeyi yapan akıllı bazı adamlar var. g.civaoglu@milliyet.com.tr Yanlış örnek