Güneri CIVAOĞLU
Türkiye'de
"sokak" önemli bir göstergedir.
Üniversitelilerin, kamu çalışanlarının gösterileri, tansiyonun yükseldiğine işarettir.
Sisli havayı sevenler... Bulanık sularda rejim macerası arayanlar... Bu görüntüleri
sosyal patlamalara dönüştürmenin tezgahları içindedirler.
"Başörtü" ve
"sakal" denetimi uygulamasının ertelenmesine karşın yaygınlaşan öğrenci gösterileri, bu açıdan düşündürücüdür.
Tam
Refah partisi'nin kapatıldığı sırada, bu uygulamanın yeniden ısıtılarak siyaset gündemine getirilmesi, aslında
sağduyu özürlü bir siyaset tavrıydı.
Ne bu kararda ısrarlı olunabildi...
Ne de geri adım atılmasıyla gösteriler durdu...
Sadece...
Devlet, bir kez daha yıprandı.
Hareketin ilk gününden itibaren gençler, karşılarında tek bir
devlet adamı bile göremediler.
Onlara bir
iktidar yetkilisi "Ne istiyorsunuz? Derdiniz nedir?" diye sormadı.
Bilgi vermedi.
Anayasa'yı, yasayı, yönetmelikleri anlatmadı.
Bu diyalog yoksunluğunda gençler,
PKK'nın,
siyasi İslam terör odaklarının, sol ve
sağ şiddet örgütlerinin yönlendirme çabalarına bırakıldı.
Bu gösterilerin daha ilk günlerinde,
hükümetin Gençlikten Sorumlu Bakanı, göstericilerin arasına girip onlarla diyalog kurabilirdi.
Genelgeyi yayınlayan
Milli Eğitim Bakanı Uluğbay da öğrenci temsilcilerini çağırıp onlarla konuşabilirdi.
İçlerine karışan
provokatörler bir yana,
gençler böyle bir diyalog istiyor olabilirlerdi.
Ciddiye alınmak, önemsenmek, ilgi görmek...
Ne yazık ki...
Karşılarında yalnız
polisi buldular.
Aslında...
Tepkiler ve devlet güçlerinin karşı tavırları, hukukun tam olarak bilinmemesi ve anlaşılmış olmaması nedeniyledir.
"Kılık - Kıyafet Konusunda Öğrenci Disiplin Yönetmeliği Uygulama Esasları Yönergesi" açıktır.
"Türban, başörtüsü ve benzer giysi ve görünümler içindeki öğrencilere karşı, üniversiteye sokulmamak ve dersliklerden çıkarılmak gibi bir onur kırıcı uygulama maddesi yönergede yoktur."
Yönergeye göre önce yöneticiler tarafından uyarılırlar.
Eğer...
Öğrenci uyarılara rağmen tutumunu sürdürmekte direniyorsa,
disiplin soruşturması açılır.
Disiplin Yönetmeliği'nin 7/a ve 7/e maddelerine göre, kınama cezası verilir.
Gene direnirse...
Aynı yönetmeliğe göre,
"bir hafta okuldan uzaklaştırılır."
Fiilin tekrarlanması halinde,
Disiplin Yönetmeliği'nin 12. maddesi uygulanarak,
en fazla 1 ay okuldan uzaklaştırma cezası verilir.
Tavrın sürdürülmesi halinde bir kez daha
1 ay uzaklaştırma cezası verilemiyor.
Danıştay bu yolda karar vermiş.
Dikkat ediniz...
Okula almamak yok.
Peki...
Öğrenci, üniversiteye nasıl girecek?
Kimliğini nasıl kanıtlayacak?
Bazı üniversiteler bu sorunu
"fotoğraf kullanılmayan bilgisayar çıkışı ilk kayıt belgelerinin de geçerli olduğunu" kabul ederek çözmüşler.
Öğrenciler, bunları göstererek üniversiteye girebiliyorlar.
Yani...
Fiilen etkin bir yaptırım yok.
Toplam 37 gün okuldan uzaklaştırma cezasını göze alanlar, türbanla, sakalla vs... Fakültelere gidebilir, dersleri izleyebilir, sınavlara girebilirler.
Daha önce de belirttim.
Her mahallede
imam hatip okulları açıp, parmak kadar çocuklara taşıyamayacağı ağırlıkta bileklere kadar uzanan mantolar, beline kadar uzanan başörtüleri taktıracaksınız.
Böyle on binlerce genç kız görüntüsü üreteceksiniz.
Sonra...
28 Şubat süreci başlayınca,
"Türkiye laiktir, bu kılıkta üniversiteye giremezsiniz" diyeceksiniz.
Böylesi sökmeyince...
Adımları geri alacaksınız.
"Ne şiş yansın, ne kebap" söylemleriyle vaziyeti idare etmeye çalışacaksınız.
Elbette...
Atatürkçü, laik Türkiye'de çağdaş görüntüler gönlümüzün, beynimizin tercihidir.
Ancak...
"Benzetme" yaparak bir camiayı rencide etmek için değil, çelişkiyi ortaya koymak için belirtelim ki...
Bataklıklara dokunmayıp, sinekleri öldürmeye çalışan zihniyet yanlıştır.
İmam Hatip Liseleri, sadece din adamı yetiştirmek göreviyle sınırlandırılırsa...
Sayıları azalırsa...
Bunların orta okulları kapatılırsa, zaten,
7 - 8 yıl sonra, yüksek öğrenim kurumlarında türban, sakal sorunu kendiliğinden çözülebilecektir.
..............
Türban - sakal gösterilerine...
Bu kez de
kamu çalışanlarının gösterileri eklendi.
Türkiye, Boğaz Köprüsü'nden trenlere, vergi dairelerine, hastanelere, postanelere kadar durma tehlikesiyle karşı karşıya.
TBMM gündeminin 204. maddesinde yer alan Kamu Çalışanlarının Toplu Görüşme Yasa tasarısı, baskın yaparcasına birden ilk madde haline getirilip
Meclis'ten geçirilmek istenince...
Bunun için gerekli diyalog ortamı oluşturulmadan tasarıya yangından mal kaçırma görüntüsü verilince, işte ortaya çıkan tepkiler...
Oysa...
Anayasa çerçevesinde
KAMSEN ile bir uyum aranabilirdi.
Sorunun adı gene
diyalog yoksunluğu....
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr