Bugün Başbakan Erdoğan, Akşam'a verdiği demeçte, "Cumhurbaşkanını 22 Temmuz Meclisi seçecek... Cumhurbaşkanı adayları listemle, bütün partilerle konuşacağım ve uzlaşma arayacağım" mesajını verdi.Dolmabahçe Sarayı'ndan çıkmadan önce "Ben çoğunluğum, ne istersem yaparım, kimi istersem seçerim" zihniyetini de yazılı olmayan protokolün yapıldığı salonda bırakmış olmalı.AKP'nin "kriz sürecini yürütmekteki acemiliği nedeniyle cumhurbaşkanı seçim sürecinde siyasetin esneme katsayısı sıfırlanmıştı. Kopma limitleri zorlanıyordu.Bu sürecin duyarlı noktalarını tam göremeyenler "Genelkurmay'ın gece yarısı e-muhtırasında" takılı kaldılar.Hükümetin de "aslanlar gibi cevap verdiği" yorumlarını yaptılar.Oysa...E-muhtıra neden gece yarısı yayımlandı?O muhtıra, siyasette "düğmeye basmak" mıydı... Yoksa, "bir şeyleri önlemek" miydi?Daha sonraki haftalarda e-muhtıraya aslanlar gibi bir cevap mı verilmiştir... Yoksa, siyasetin kopma noktasını zorlayan dayatmalarda sağduyu devreye girmiş ve frene mi basılmıştır?Erdoğan'ın "Cumhurbaşkanını bu Meclis seçecek, elimde adaylar listesi, siyasi partilerle uzlaşma arayacağım" söylemi, ikinci olasılıkla örtüşüyor. "22 Temmuz Meclisi'nin seçeceği cumhurbaşkanı için Gül'ün adaylığından değil, bir adaylar listesinden bahsedilmesi", Dolmabahçe protokolünün ruhuna uygun görünüyor.22 Temmuz sonrasına dönük "genelde siyaset" makulde normali arayan sağduyu çizgisinde kalacak gibi...Abdullah Gül'e haksızlık ise ayrı bir yazı konusu... Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Büyükanıt arasında "yazılı olmayan Dolmabahçe protokolü" için "omerta" (sessizlik) konumu geçerli. Ancak gene de işaretler var. İşte bir işaret daha... Ayşen Özyeğin'i 1970'li ilk yıllarda tanımıştım. Sonraları genel yayın yönetmeni olduğum gazetenin halkla ilişkiler bölümü sorumlusuydu.Ayşen'le, benim emektar beyaz kaplumbağa Volkswagen otomobille gazeteye gelir giderdik.Çok güzel bir genç kızla "gerçek" dost da olunabileceğini kanıtlayan harika bir arkadaşlığımız vardı.Ayşen daha o zaman da melek gibiydi.Olaylara bakışı, sorduğu sorular, öylesine tertemiz ve berraktı ki zaman zaman "Ayşen, şu yaşadığımız dünyanın insanı mı?.. Bu kadar mı dünya kirlerinden arınmış olunabilir?" diye düşünürdüm.Ailelerimiz de dost ve arkadaştı.Çok geçmedi... Evleneceği genç adamı tanıştırdı.Çukurova grubunun kimya bölümünün başında olan Hüsnü Özyeğin'i...Harvard'dan yeni dönmüştü. Neşeli, akıllı bir genç adamdı.Çok geçmedi... Bankacılığa girdi.Süratle tırmandı.Önce profesyonel genel müdür olarak parladı.Sonra Finans Bank'ı kurdu.Forbes'a göre bugün Türkiye'nin kişisel servet olarak en zengin adamı.Ayşen de, Hüsnü de "Tevazu, bilge insanın mücevheridir" tezini doğrulayan bir yaşam çizgisindeler.Hüsnü Özyeğin, verdiği burslarla kendi yaşamının yüzlerce, binlerce "reenkarnasyon"unu oluşturuyor.Ayşen Özyeğin de Türkiye'nin en işlevsel ve saygın sivil toplum örgütlerinden AÇEV'i (Anne Çocuk Eğitim Vakfı) kurdu.AÇEV şimdi, dünya gerçeklerini yansıtan "7 Çok Geç" eksenli bir kampanyayı sürdürmekte.Yapılan araştırmalara göre 0-6 yaş arası, çocuğun en hızlı geliştiği dönem.Beyin, gelişiminin büyük bir bölümünü 0-4 yaş arasında tamamlamakta.Yani... Okula gitme yaşı 7'ye kadar olan yaşam çok önemli.0-4 yaş arasındaki öğrenimler ve deneyimler, çocuğun gelişiminde önemli bir süreç.AÇEV'in çalışmalarını, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Eğitim Reformu Girşimi, Kadın Emeğini Değerlendirme, Eğitim Gönüllüleri, Türk Eğitim ve Vehbi Koç vakıfları da destekliyor.Ne yazık ki seçime giden Türkiye'de, siyasi parti programlarında, 0-6 yaş arası eğitim için tek satır yok.22 Temmuz öncesinde partilerin bu konuya eğilmelerinde yarar var. gunericivaoglu@milliyet.com.tr KANATSIZ BİR MELEK