ÖNCE... “Öcalan’a ev hapsi için psikolojik altyapı” iddiaları...
Bülent Arınç’ı, “Erbakan’lı yıllardan” tanırım.
Onun silahlı terör örgütüne ve hele Öcalan’a psikolojik altyapı servisi yapması imkansızın da ötesindedir.
Adını vermeden “Kışanak’a Diyarbakır hapishanesinde yapılanları öğrendikten sonra hissettiklerini” anlatmak için “bana yapılsa, ben de dağa çıkardım” demiş olması, elbette amacını aşan söylemdi.
Kelimeleri (wording) bu nedenle eleştirilebilir.
Ama...
Bu söylemin şöyle yorumlanması amaç aşması değil “amaç saptıran” yorum olur.
“Öcalan’a yeni bir imaj oluşturulmaya ve ev hapsi için zemin hazırlanmaya çalışıldığı” iddialarına malzeme yapılmasından bahsediyorum.
Arınç “duygusaldır.”
Bunun kanıtlarını çoğu kez verdi.
Bazı söylemlerine katılmasam da “his dünyası” bir gerçek.
Fakat...
“Duygusal” olmak güzeldir, nasır tutmuş yürekler kervanındaki politikacılar arasında az görülen örnektir ama tek başına yeterli değildir.
“Duygusal” kişiliğe “duyarlı” olmak da eşlik etmelidir.
Yani...
“Kendini ötekinin yerine koymak, ötekini anlamak, onun hislerini içselleştirmek...”
Kişinin “duyarlı” olması daha yüksek çakradır.
Kendine odaklı olmayı aşmak ötekini yaşayabilmektir.
Bülent Arınç’ın “bana yapılsa ben de dağa çıkardım” söylemini böyle yorumluyorum.
O günün şartlarında, zamanın ruhunu yansıtıyor.
Kışanak’ın şahsında gençleri dağa iten tepki psikolojisine işaret ediyor.
Kışanak’ı aylarca köpeğinin kulübesine tıkan, dile getirilmesi bile yüz kızartacak işkencenin yerilmesidir.
Bireysel olarak özelde Kışanak’a yapılanların genelde diğerlerine yapılanların simgesi olduğuna işarettir.
Bu duyarlılık da aslında şöyle yorumlanmalı.
Özelde Arınç’ın duyarlığı genelde -Türk ya da Kürt fark etmez- vicdan sahibi herkesin geneldeki duyarlığının simgesidir.
Bizler kesinlikle silaha, ölüm kültürüne, insan haklarının en kutsalı olan yaşama hakkının çiğnenmesine, bunları yapan terör örgütüne karşıyız.
Ama...
Adaletin kestiği cezaya işkenceyi, köpek kulübelerini, dışkı yedirmeleri eklemleyen ve devletin imajını ve işlevini çamurlayanlara da karşıyız.
Hadise bu kadar net.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın baş danışmanı dün Star’daki köşesinde “Yalçın Akdoğan” imzasıyla şöyle yazıyordu:
.....................
PKK, binlerce sivilin ve güvenlik görevlisinin şehit olmasına yol açan, büyük baskı zulümler yapan, eli kanlı bir terör örgütüdür.
Bu gerçeği hiçbir şey değiştiremez.
.....................
Öcalan’a yeni bir imaj oluşturulmaya ve ev hapsi için zemin hazırlanmaya çalışıldığı iddiası da tamamen yalandır.
Ne Öcalan’ın, ne de PKK’nın vasfı, imaj çalışmalarıyla veya başka herhangi bir yöntemle değiştirilemez.
....................
Bu tür örgütlerle görüşen devletler, örgütlerin terörist vasfını ortadan kaldırmamış, silahların bırakılması ve bu yöntemden vazgeçilmesi şartıyla bir süreç başlatmışlardır.
PKK’nın amacı ise bu yöntemi kabul ettirmeye çalışmak ve silahı bırakmadan bir çözüme ulaşmaktır.
Bu ise ham hayaldir.
....................
Yazıda amacını aşan muhalefet liderlerinden söylemlere de yer verilmiş.
Şöyle ki:
Hatta Kemal Kılıçdaroğlu bir TV programında tutuklu milletvekilleri konusunda “tek şey kaldı; elimize silah alıp dağa çıkmak” sözünü kullanmıştır.
Devlet Bahçeli, 2009 yılında “gerekirse dağa çıkarız, 50 yıl da inmeyiz” demiştir.
....................
Bunların hepsi yanlış çağrışımlara kapı açan ifadelerdir.
....................
Yazıya noktayı koyuyorum.
Başbakan Erdoğan’ın “Kuvvetler ayrılığı” gibi güncel tartışma konularında NTV’deki gazetecilerle söyleşiye geçiyorum.
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025