İstanbul’da Conaisseurs Bar’ın duvarına asılı 2.5m X 3m ebadında "tuval üzerine yağlıboya tablo" sanki bugün için yapılmış.
Tabloda, Kemal Derviş, önünde beyaz önlükle içki servisi yapan barmen. Tezgâhın arkasındaki akşamcılar ise Bülent Ecevit, Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz... Elinde alameti farikası gibi ağızlıklı sigarasıyla Mesut Yılmaz kafayı bulmuş. Efkârlı... Arkalarında fona dikkat edilince Rahşan Ecevit görünüyor.
Baba Demirel de onlara bakarak eğleniyor.
"Beni bir kez daha Cumhurbaşkanı yapmadınız... Bakın ne hallere düştünüz" der gibi.
Gerçekten... l Ekim TBMM oylamasından sonra ortaya çıkan siyaset manzarası Seyfi Aldemir’in fırçasından çıkan bardaki tabloyu doğruluyor gibi.
Derviş, öyle bir sarhoş etti ki; bakınız Ecevit ve Yılmaz’ın başları dönmüş. Yüzde 10 barajı aşacak halleri yok.
Tarhan Erdem’in araştırmasına göre Çiller’in DYP’si de barajın kıyısında.
Onların başlarını döndürürken, Derviş, DSP’yi bölerek gitmeyi kafasına - çoktan beri - koyduğu CHP’yi, AKP karşısında seçeneğe dönüştürmüş.
Bir şey daha...
Kemal Derviş o bara gitmiş. Bir kadeh içmiş. Tabloyu görmüş.
Gülmüş.
Ya Türkiye’nin hali?
Türkiye’nin tablosu?
Dün Meclis’in tatil kararı doğru olanıydı.
Parlamento, sözünün ve kararının arkasında durmuştur.
Ama...
Bu moral değerin ötesinde Türkiye, yaşamsal bir virajı dünkü kararla kazasız alabilmiştir.
Şöyle ki...
TBMM tatile girmeseydi, seçimler gene de ertelenemeyecekti.
Erteleme teklifinin içtüzük gereği Anayasa Komisyonu’nda görüşülmesi ve bir raporla TBMM Başkanı’na gönderilmesi gerekiyordu.
Seçimin yapılmasını isteyen partiler, Anayasa Komisyonu’ndaki üyelerini istifa ettirerek, komisyonun toplanmasını engelleyeceklerdi.
Meclis hukuken açık kalsa bile fiilen çalışmayacaktı. Seçimin ertelenmesi önerisi görüşülemeyecek, oylanamayacaktı.
Ayrıca...
Tüzüğe göre Anayasa Komisyonu’nu başkan, başkanvekili veya sözcüsü toplantıya çağırabilir... Komisyon gündemini onlar belirler. Başkan vekili seçimin ertelenmesi önergesini görüşme gündemine almayacak, toplantıya çağırmayacaktı.
Gerçi komisyon üyelerinin üçte biri bu önerinin gündeme alınmasını isteyebilirdi ama kimden?
Başkan, başkanvekili ve sözcü istifa etmişlerse...
Hadi, "bir şekilde komisyon aşılacaktı" diyelim.
Komisyon raporu TBMM Başkanı’na gelecekti.
Başkan bunu kendisine bağlı Kanunlar Dairesi’ne gönderecekti. Çünkü bu bir zorunluluktur. Kanunlar Dairesi uzmanlarının incelemesinden sonra, rapor, basılmak üzere TBMM matbaasına gönderecekti.
Bunlar haftalar alabilirdi.
Genel Kurul’un "seçimi erteleme önerisini" doğrudan oylaması, 1950’den bu yana oluşan parlamento hukuku çerçevesinde mümkün değil.
Taraflar arasında hukuk savaşımı haftalarca sürerken, Türkiye belirsizliğin alacakaranlığında yol kazaları yapacaktı.
Örneğin döviz fiyatları çıldıracaktı.
Yurtdışına büyük para kaçışı olacaktı.
Üretim ve piyasalar duracaktı.
Avrupa Birliği’nin en duyarlı sürecinde Türkiye başsız, mabadsız kalacaktı.
Irak’a müdahale için ABD’nin nefesi ensemizde hissedilirken biz, TBMM içtüzük tartışmalarına dalacaktık. Bizans düşerken kiliselerinde "melekler dişi mi erkek mi" tartışmasının yapılması gibi.
Şu seçim ve siyasi parti yasalarıyla seçimi savunmak zor. Ama 3 Kasım’da seçim engellenseydi olacakları düşünmek bile dehşet verici.
Türkiye insanının sağduyusu her seçimde hiç umulmayan, düşünülemeyen çözümleri sandıktan çıkarmıştır.
Aslında, Türkiye insanı sağduyuyla ve akılcı çizgiyle Atatürkçü, uygar, AB kapılarını aralayacak tek parti iktidarını sandıklardan çıkarabilir.
Bunu yapamazsa maceranın faturasını öder.
Bana gelince...
O zaman Murat Murathanoğlu’nun barında, Kemal Derviş’in içki servisi yaptığı tabloya bakarak efkâr dağıtırım...