YAKIN siyaset hafızasına “one munite” diye kayıt düşülen olayda Başbakan Erdoğan “daha da gelmem Davos’a” demişti. Dün TV’lerde konuşan bakanlar bu konuyu hatırlatan muhabirlere “ama bakın Davos buraya geldi” cevabını veriyorlardı.
Başbakan Erdoğan o resti çektikten sonra Davos konferanslarının “patronu” Ankara’ya gitmiş.
Erdoğan’a “biz size gelmeye kararlıyız. Davos İstanbul’u çok daha kapsamlı düzenleyeceğiz” demiş.
Bunlar belki ilk bakışta protokoler nezaket sözleri gibi görülebilir.
TÜRKİYE BÜYÜK VAHA
ANCAK...
İstanbul’daki konferansın içeriği olumlu mesajlar veriyor.
Türkiye’ye olan ilgiyi ve yatırım için eğilimleri yansıtmakta.
Türkiye’nin çevresi ateş çemberi.
Kuzeyindeki hukuk sistemine uluslararası sermaye güven duymuyor.
İran zaten gündem dışı.
Irak barut fıçısı gibi.
Suriye sürekli patlamaların mayın tarlası.
Yunanistan ekonominin kara deliği.
Bunlar arasında ekonomik ve siyasi istikrarı, iktisadi büyümesiyle Türkiye bir büyük vaha...
Elbette...
PKK belası ve Kürt sorunu da bu toprakların sancısı ama istikrarı tehdit sınırlarına dayanabilmiş değil.
KUTSAL HAKLAR
BİR de demokrasinin bütün kurumları ve kurallarıyla işlemesi sorunu var.
Muhafazakâr mahalle baskısı yarıçapının hormonlu bir hızlı büyümeyle Ankara’ya varması.
Pergelin bir ucu Ankara’da çok geniş bir daire çizmesi.
Henüz kıyılara varmayan o daire içinde korku ürpertileri...
İnsan hak ve özgürlüklerinin üzerindeki gölgeler...
Bunlar bir ekonomik forum olan “Davos İstanbul” konuklarını fazla ırgalamıyor olabilir.
Hiçbirinden o alanlarda topa giren olmadı.
Çağdaş uygarlıkların artık yıllar önce çözüp geride bıraktığı “kürtaj” ve “sezaryen” gibi konuların yeniden ısıtılması ve servise konulması için de ne asist yapan oldu ne topa vuran...
........................
Gene çok yıllar öncesinin şu söylemini de çıkarıp servise koymakta yarar var:
“Toplumlar, ekmek ile hürriyet arasında bir tercih durumunda kalmamalı.”
Ekonomi siyaset tiyatrosunun “gülen maskı” özgürlük ise “ağlayan maskı...”
İkisini de algılamak gerek.
2005 YILINDA NE OLMUŞTU?
TARTIŞILAN “kürtajın” tarihinde 2005 yılı önemlidir.
2005 yılında TCK’da köklü bir değişim yapılmıştı.
Tecavüz halinde “20 haftaya kadar kürtaj yapılabileceği” hükme bağlanmıştı.
Doğum süresi zaten 40 hafta...
20 haftaya kadar kürtajın yasal olması, hamilelik süresinin yarısı demektir.
Ana karnındaki bebeğin cinsiyeti 16-17 haftada belli olduğuna göre, 20 haftalık bebeğin aldırılarak öldürülmesine onay 2005 yılında düzenlenmiş.
2005’te hangi parti iktidardaydı?
AK Parti...
Aradan 7 yıl geçiyor, aynı AK Parti’nin sağlık bakanı “kürtaja karşıyız, tecavüz sonucu hamilelik varsa bebeğe devlet bakar” diyor.
Peki o halde 2005 yılındaki yasa düzenlemesini neden yaptınız?
Dahası...
Muhalefet liderlerinin söylemleri de cevapsız kalıyor:
“AK Parti 2002’den beri iktidarda.
Madem kürtaja karşıydınız, 10 yıldır neden parmağınızı bile kımıldatmadınız?”
...................................
Dün TV’de Elif Şafak’ı izledim.
Haklı şeyler söylüyordu:
“Kürtaj yasaklanırsa bundan en çok yoksul kesim zarar görür. Varsıllar yurtdışında kürtaj yaptırırlar, kimsenin haberi olmaz.
Yoksullar ise merdiven altı denilen hijyen sorunlu, ilkel donanımlı köşe bucakta çocuk aldırırlar ve canlarını yitirirler.”
Konunun Diyanet İşleri Başkanlığı boyutu bir başka yazıya...
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025