Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Öyle bazı kurumlar vardır ki...
Onları içinize tam sindiremeseniz de, karşıtlarına bakarak yutkunmak zorunda kalırsınız.
17. kuruluş yıldönümünde, dün, YÖK'ü protesto edenlere bakınca, aynı şey oldu.
YÖK için olumsuzluklar bile - neredeyse -geri planda kaldı.
Bir yanda, türbanı, siyasetin bayrağı yapmak isteyenler... Öte yanda, öğle namazı çıkışında onlara katılan cami cemaatinin, siyasal İslamcıları...
Ve, onlarla eylemi paylaşan bazı devrimci sol örgütler.
Zaten...
Kuraldır:
"Bu iki kutup güçbirliği yaparlar."
Hatta...
İran Şahı'nı deviren koalisyon da, komünist tudehçilerle, mollalardan oluşuyordu.
Mollalar, komünistleri bir güzel kullandılar.
Sonra da, iktidarı ele geçirince yok ettiler.

Türkiye'ye gelince...
Dünkü dayanışma girişimi etkili olmadı.
Beyazıt Meydanı'nda, Ankara'da YÖK önünde, diğer kentlerde, maya tutmadı.
Bu eksi dayanışmayla gösteriler cılız kaldı.
Oysa...
Bir süredir, çağrılarla müthiş bir gövde gösterisi hazırlanmaktaydı.
Özellikle, Beyazıt Meydanı'ndaki toplantı saati ile öğle namazı dağılış saati çok yakın tutulmuştu.
Üstelik...
Öğle tatili ile birlikte, kalabalık daha da artabilirdi.
Ama...
Hesaplar, meydana uymadı.

Aslında...
Bu sonuçta, üniversitelerin ve özellikle İstanbul Üniversitesi'nin, türbanlı öğrencilere gösterdikleri yeni ve özenli yaklaşımın katkısı büyüktür.
İlk uygulama, yeni kayıtlar için Avcılar Kampusu'nda başlatılmıştı.
Kayıt için gelen başı örtülü öğrenciler, pedagog rehber öğretim üyeleri tarafından daha dış kapıdan karşılanıyorlardı.
Öğrencilere ve ailelerine yasal zorunluk anlatılıyordu.
Daha oracıkta, büyük çoğunluk başlarındaki örtüyü çıkarıyordu.
Direnenler ise, kayıtların yapıldığı iç bölümde, pedagog öğretmenler tarafından konuk ediliyorlardı.
Onlara ve ailelerine, meşrubat sunuluyordu.
Öğrenci etkinliklerinin kulüpleri hakkında bilgi veriliyordu.
Spor, tiyatro, resim v.s.
İstanbul Üniversitesi tişörtleri, içinde tenzilatlı kitaplar ve üniversite rehberi olan bir çanta armağan ediliyordu.
Bütün kayıt yaptıranlar arasında, sadece 20 öğrenci başını açmamak için direnmişti.
Daha sonra...
50 bin öğrencinin kayıtları yenilenirken, bu yöntem gene özenle uygulandı.
Çoğu, türbanlarını ya da başörtülerini çıkarmayı kabul ettiler.
Sonuç...
Bir örnek olmak üzere İstanbul Üniversitesi'nden rakamlar yansıtayım.
Su Ürünleri'nde, Fen, Eczacılık, İngiliz - ABD dili bölümlerinde türbanlı öğrenci sayısı sıfıra düştü.
Tıp fakültelerinde zaten durum böyle.
Oradaki 15 - 20 türbanlı öğrenci artık okula gelmiyorlar.
İktisat Fakültesi'
nde 2 -3 türbanlı öğrenci var.
Problem, en fazla Edebiyat Fakültesi'nin bazı bölümlerinde.
Toplam 62 bin öğrenciden, sadece 200 - 300'ü türbanda ısrarlı.
Pazartesi gününden itibaren, aşamalı uygulamayla kapı kontrolü başlatılmış.

Oysa...
YÖK'ün ciddi şekilde gözden geçirilmesi gerekir.
Protesto edenlere bakarak, YÖK'ün yaraları üzerinde durulmadı.
Yeterince etkin eleştirilmedi.
Örneğin...
YÖK Başkanı Kemal Gürüz bile YÖK'ün aksıyan iki bacağından söz ediyor.
Birincisi...
Mali reform gereği.
Üniversiteler için toplam bütçe, harcama kalemleri tek tek sıralanarak değil, her üniversiteye blok halinde verilmeli.
Üniversite yönetimi, döner sermayeden tutunuz, öğrenciden sağladıkları gelirlere kadar öz kaynaklarını da katarak, bütçesini ve harcamalarını kendisi saptamalıdır.
Öğretim üyelerinin baz ücretleri belirlendikten sonra, onlara gereken ek ödemeleri yapabilmeliler.
Kendi özgün ihtiyaçlarına göre, yeni bölümler ve yatırımlar inisiyatifi üniversitede olmalı v.s.
Öte yandan...
Kışla düzeni gibi, her üniversitenin genel sekretere bağlı tekdüze idare birimleri de köhnemiş bir bürokrasiyi yansıtıyor.
Batı üniversitelerinde olduğu gibi, sadece öğrenciler için bir bağımsız öğrenci işleri dekanlığı kurulmalı.
Üniversite öğrencilerinin, üniversite yönetimine oy hakkıyla katılmalarını düzenleyen yasa maddesi, Meclis'ten geçirilmeli.
Rektör seçimleri, öğretim üyelerinin oylarıyla saptanan 6 aday arasından 3'ünün YÖK tarafından belirlenmesi ve son kararın Cumhurbaşkanı tarafından verilmesiyle oluşuyor.
Öğretim üyelerinin ilk aşamadaki oy sayısı daha etkin bir faktör olmalı ve seçim için diğer ölçütler netleşmeli.
Rektörler, daha bağımsız bir statü içinde bulunmalılar.
Ve nihayet, daha iyi bir sistem ortaya koyamadığımız sürece, YÖK'ü onarmak ve üniversitelerde bir düzenin gereğine - yüzbinlerce öğrencimizin ve binlerce öğretim üyesinin önemi nedeniyle - saygı göstermek zorundayız.



Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr