Haftalık dergi gazeteciliği zor iştir. Hatta günlük gazetecilikten de zor. Hem günceli yansıtacaksınız, hem gazetelerde, TV'lerde olmayanı vereceksiniz, üstelik bunu günlük gazetelerle ve her saat, her dakika haber verebilen ekranlarla yarışarak yapacaksınız.
Haftalık siyasi dergi AKİS'ten yetiştiğim için dergi gazeteciliğinin nasıl bir ömür törpüsü olduğunu bilirim.
Günlük gazeteye geçtiğimde bir "ohh" çekmiştim.
Bunları haftalık Aktüel'in son kapak konusu olan "Keçiören Dayak Mangaları" başlıklı yazıyı okurken düşündüm.
Bir ayrıntı bazen sayfalarca yazının referansı olur.
Keçiören'de saat 23.00'ten sonra da içki satılan bir dükkânın belediyenin adamları tarafından basılışını, sahibinin oğlunun coplarla, sopalarla dövülüşünü, kamera görüntüleriyle gazetelerde okuduk, TV'lerde izledik.
Ama...
Bakınız, dergide okuduğum, referans olabilecek bir ayrıntı...
Dayak atanlar "A Takımı" diye anılıyorlarmış. Ve kullandıkları araçların plakaları şöyleymiş:
"06 EBT 03", "06 EBT 11", "06 EBT 13", 06 EBT 23", "06 EBT 24..."
Plakalardaki bu "EBT" harfleri nedir?
Dergi, muhabirlerini Keçiören'e göndermiş. Dayak olayınının ve diğer şiddet kullanımlarının izlerini sürmüş. Ve plakalardaki "EBT" harflerinin -E n B üyük T urgut- anlamına geldiği yolunda söylentiler olduğunu yazmış.
Peki "Turgut" kim olabilir?
Bilemem... Dergi, Keçiören'in AKP'li Belediye Başkanı'nın adı "Turgut Altınok" diye yazarak ne demek istemiş ki?
ABLASININ İZİNDE
Penelope Cruz, beğendiğim kadın oyunculardan biridir. Özellikle dansları, belleğimin onunla ilgili arşivinde özel yere sahiptir. İncecik bilekleri, güzel ve zarif ayakları, kalçalarıyla, dansı bir estetik ayine dönüştürmüştü.
"Captain Corelli's Mandolin (Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini)" filminde çok iyiydi. Galiba "tek" iyiydi.
Çarşamba gecesi onun kız kardeşi Monica Cruz ile -neredeyse- yan yana "defile" izledim.
İspanyol firması Mango'nun defilesindeki giysilerden bazıları onun tasarımıydı.
Ablası gibi o da sinema oyuncusu, dizileri de var. Aynı zamanda moda dünyasında...
Defilenin yapıldığı Four Seasons Bosphorus'un salonunda tanıştığım Monica ile Penelope Cruz'un yüzleri tek yumurta ikizi gibi...
Ancak... Monica Cruz, sanıyorum biraz daha kısa boylu.
Siyah giysisi ve tıpkı Penelope'ninki gibi güzel ayaklarını gösteren düşük dekolte pabuçlarıyla sade ve hoştu ama "tüylerini yelpaze gibi açmış tavus kuşu" havalarında değildi.
Sempatikti, güler yüzlüydü. Fotoğraf çektirirken yakınlaştı, başını omuzuma dayadı.
Defile sırasında onun çizdiği birkaç giysiyi taşıyan mankenler geçerken "Bu benimki" diye fısıldıyordu.
Penelope Cruz, güzelliğinin ve başarısının yanı sıra, sosyal sorumluluk projelerinde etkin katılımlarda bulunuyor.
Kısa söyleşimizde bu bakış açısının Monica Cruz'da da olduğu izlenimini aldım.
Ayşe Hatun'un sahnesiFour Seasons Bosphorus'un denize bakan geniş platformunda Ayşe Hatun Önal sahne aldı. İlk kez dinledim.
Müzik serüvenini, onun, "Çeksene elini/kırcan mı belimi?" dizesiyle "ayı"ya seslenişinde duymuştum ilk kez.
Bu şarkıdan çok söz edildi.
TV ekranlarında, gazetelerde, dergilerde geniş alan kapladı. "Maço" imajında tahrip kalıbı gibi patladı.
Anlaşılan bu, uzun soluklu bir stratejinin ilk "taktik" adımıymış.
Dikkatleri üzerine çektikten sonra bir süredir kulaklarda iz bırakan şarkılarla çizgi yakaladı.
Çarşamba gecesi onu izlerken, şarkılarının yanı sıra sahnesinin de tırmanışta olduğunu gördüm.
Baygınlık veren ağır ve uzun tuvaletler, yavaş çekim yürüyüşler, kuaförden çıktığı belli, kalıp gibi saçlar yoktu onda...
Üzerindeki hafif giysi, rüzgârda uçuşan saçları, enerji yansıtan beden dili, iyi seçilmiş dansçılarıyla hiç kopmadan dikkatleri üzerinde tutmayı becerdi.
"Müthiş bir ses, bir yıldız" falan gibi abartılar algılanmasın ama hiç sıkmadığı, hoş vakit geçirttiği, çıtasını düşürmediği bir gerçek.