Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Bugün 27 Mayıs İhtilali’nin 48. yıldönümü...
27 Mayıs sadece “askerin sivil iktidarı devirmesi” olarak tanımlanır.
Oysa...
27 Mayıs’ın bir diğer tanımı da “askerin askere karşı ihtilalidir.”
Teşhis ise “Erdelhun sendromudur.”
Genç subaylar, başta Genelkurmay Başkanı Org. Rüştü Erdelhun olmak üzere o gün, komutanların büyük kısmını etkisiz hale getirmiş, görevden almış, bazılarını da ihtilalin özel mahkemelerinde yargılatmıştır.
İhtilali yapan albaylar, yarbaylar, binbaşılar, yüzbaşılar, üsteğmenler, Milli Birlik Komitesi adını alarak sadece Türkiye’nin değil, Silahlı Kuvvetler’in de yönetimine el koymuşlardı.
Bunu şeklen daha hazmedilir hale getirmek için Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Cemal Gürsel’i konseye başkan yapmışlardı.
Birkaç generali daha komiteye dahil etmişlerdi ama gerçek güç, Alparslan Türkeş, Orhan Kabibay gibi albaylardaydı.
Bu, Silahlı Kuvvetler’in kendi iç darbesinde fiili durumu ortaya koyuyor.
Bir de askerin askere karşı zihniyet darbesi oluşmuştu.
Milli Birlik Komitesi üyesi bir üsteğmen, generallerin önünde yürüyebiliyordu.
Alt-üst geleneği, hiyerarşi, bu depremle sallanıyordu.
Ailemin dostlarından ve akrabalardan generallerin bunu içine sindiremediklerine, hatta konu açıldığında gözlerinin dolduğuna tanık olmuştum.

Haberin Devamı
Erdelhun sendromu

Zincir kopmasın
Bu öyle bir dersti ki, askerde en özen gösterilen ilke, “hiyerarşik emir-komuta zincirinin korunması” oldu.
Muhtıralarda, yönetime el koyma durumlarında bile yayımlanan bildirilerde “TSK’nın emir ve komutayla” hareket ettiği belirtiliyordu.
Yani...
“Bu müdahale ya da bu muhtıranın arkasında Genelkurmay Başkanı’ndan başlayarak nefere kadar, emir ve komuta zincirinde tek kopma olmaksızın tüm Türk Silahlı Kuvvetleri vardır” mesajı veriliyordu.
48 yıl önceki 27 Mayıs’tan bu yana, dile getirilmeyen ama hissedilen bir “Erdelhun  sendromu” yani, “Erdelhun olmamak” önemlidir komutanlarda...
Komutanlar parmaklarını, karargâhın, kışlanın nabzından hiç çekmezler.
“Emir ve komuta zincirini” özenle korurlar.
27 Mayıs ve sonrasının, hatta günümüzün “asker-siyaset” ilişkisi değerlendirilirken bu “özel durum” dikkate alınmaksızın yapılacak yorumlar eksik kalır. Hatalı olur.


KOÇ’TA YAZ GİYSİLERİ
Koç grubunda yaz aylarında kravat zorunluluğu yok.
Tercihen blazer olan ceket, açık renk keten ya da ince kumaştan pantolon, yakası açılabilen gömlek...
Ancak...
Jean yasak.
Ayrıca...
Cuma günleri ceket zorunluluğu da yok.
Koç’un öteden beri ilkeleri arasında kahverengi giysi yasağı olduğunu da anımsatayım.
Koç grubu ve bütün yan kuruluşları yıllardır 1 ay süreyle aynı günde başlayıp aynı günde noktalanan tatile giriyorlar.
Sadece zorunlu ve ani durumlar için birkaç yönetici kalıyor.
Bu uygulama, başka özel kesim büyükleri tarafından zaman içinde benimsendi.
Yaz giysileri uygulamasının da özel kesimde yaygınlaşacağını düşünüyorum.
Ne var ki... Bu, çok ince ayarlı bir estetik sorunudur.
Kravatsız ve açık yakalı gömlekle işe gelmeyi, göğüs kıllarını dışarıda bırakan gömleklerle “Kurtlar Vadisi” giyimlerine dönüştürmemek gerek.
Koç grubunda estetik ince ayar kıvamındadır.
Rahmi Bey, ayrıntılarla ilgilenir. Örneğin kahverengi ayakkabının sadece süet olması halinde giyilmesi, kadife pantolon altında daha iyi görünebileceği yolundaki söylemi bir örnektir.
Bu bağlamda gençler arasında yapılan ankette rol model olarak Rahmi Koç’un en fazla puanı alması dikkat çekici.
Kurtlar Vadisi’nin Polat’ını dokunulmazlık tahtından indirmek, bir şeylerin değişmekte olduğunu gösteriyor.
Listede, “rol model” olarak Erdoğan’ı, Baykal’ı, diğer siyasetçileri görmemek de düşündürücü değil mi?