Bugün Buna karşılık... AKP'nin seçim kampanyasını da Erdoğan, Erzurum'dan başlattı.Atatürk, "bağımsızlık ve milletin hâkimiyeti" sürecini Erzurum Kongresi'nde başlatmıştı.Hem İzmir'de, hem Erzurum'da dalgalanan kırmızı bayraklar denizi, Atatürk'ün hâlâ nasıl da köklü bir "ulusal referans" olduğunun kanıtıdır.Evet... "İlk kurşun ve ilk kongre..."22 Temmuz genel seçimlerine uzanan kampanyanın omurgası "Atatürkçülük" mü olacak?Keşke tüm siyasi partiler bu ortak paydada bütünleşseler...Bakınız... "Atatürk'ün artık bu çağın gerçekleriyle örtüşmediği" yolundaki keramet(!!.) sahiplerinin teorileri nasıl da çöktü.Erdoğan, Atatürk'ün "yol haritasında" seçim kampanyasını Erzurum'dan başlattı.Sonraki AKP mitingleri Sivas ve Amasya'da mı?Ancak... Burada son zamanların "sözde değil özde" ve "tüm uygulamalara yansıyan" ölçütleri öne çıkıyor.Atatürk değerlerinin Anayasa'ya da yansıyan "laiklik" ilkesi bu ölçüttür. Düşmana ilk kurşun İzmir'de atılmıştı. İzmir mitingi, Atatürk ve bağımsızlık ruhunun simgesiydi. IPI (International Press Institute) üyelerine "hoş geldin daveti" için Dolmabahçe Sarayı'na gidiyordum. Kapıda orta yaşlarda bir adam yolumu kesti.Elinden tuttuğu erkek çocuğunu gösterdi ve şöyle dedi:"Güneri Bey, ben Erbakan'ın partilerinde İzmir il yöneticiliği yaptım. Avukatım. Türk bayrağı benim de bayrağım. Atatürk, benim de Atatürk'üm. Oğlumu da buraya Atatürk'ü kaybettiğimiz Dolmabahçe Sarayı'nı göstermek için getirdim. AKP'de de benim gibi çok insan var. Lütfen yazılar yazın."Buna ben de inanıyorum.Gerçi Atatürk'ü ancak çok zorlandıkça "kerhen" ananların varlığı çok açık bir gerçek.Ama... Erbakan'ın partileri ve onun uzantısı olan partilere oy veren -hepsinin değilse de- milyonların "bayrak ve Atatürk" tutkusunu yüreklerinde taşıdıklarına inanıyorum.Erzurum bir "vitrin düzenlemesi" ya da "misilleme" de olabilir ama siyasette pirim yapmayacak olsaydı gene de bu vitrin çizilir miydi? Vitrin ve ötesi Dünyanın her tarafından gelen IPI üyesi gazetecilerle bol bol söyleştik.Cumartesi ile pazar söyleşileri arasında önemli bir fark vardı.Gazeteci için en duyarlı konulardan biri "darbe..."Cumartesi akşamı onlara göre eski bir asker olan Atatürk ilkeleri nedeniyle askerin bildirisi bir "darbe türevi" idi.Pazar günü ise kafaları karışmıştı.Televizyon ekranlarından gördükleri İzmir mitingindeki insan seli, bayrak denizi, sahil boyunca alargada salınan bayrak çekmiş tekneler muhteşem bir görüntüydü.Ve... Atatürk'ün laiklik ilkesi için İzmir'e akmışlardı.Yani... Halkı, yüz binleri, hatta milyonu asker dipçikle ya da namluyla meydana sürüklemiş değildi.Pazar gecesi subayların sosyal gruplarını soruyorlardı:"Onlar zengin burjuva çocukları mı? General ya da büyük bürokrat ailelerinden mi geliyorlar? Yoksa halk çocukları mı?"Hissettim ki sadece Türkiye değil, Türkiye'nin siyasi partileri, kurumları ve bunlardan biri olan asker de kendini sınırların ötesinde yeterince tanıtabilmiş değil.Türkiye'nin zaman zaman önünün kesilmesi, özellikle AB halklarında karşı önyargılar Türkiye'nin kimlik kartındaki fotoğrafının hâlâ "flu" olmasından kaynaklanıyor. DARBE MERAKI Bir Galatasaraylı olarak elbette isteyeceğim "en son" şey Fenerbahçe'nin şampiyonluğuydu.Ancak... Galatasaraylı geleneği, "galibi ve şampiyonu" tebrik etmeyi gerektirir.Galatasaray'a gelince... Son haftalarda biraz olsun motive edilebilseydi belki bu yıl da şampiyon olabilirdi.Ama... İnsaf ediniz, ligin bitmesine daha haftalar varken, bu takımı şampiyon yapmakla görevli olan şahıs, gazetelere "hedef ikincilik" diye demeç verirse... Galatasaray'ın Başkanı tribünlerden kendi taraftarlarının atacağı sloganlardan çekinerek takımının maçlarına gidemiyor, karşılaşmaları televizyon ekranlarından seyrediyorsa, o takımın oyuncularında "şampiyonluk motivasyonu" olabilir mi? gunericivaoglu@milliyet.com.tr TEBRİKLER FENERBAHÇE