Fahriye: “12 yaşında gazete dağıtırdım”

FAHRİYE Evcen 12 yaşında çalışmaya başlamış. Şöyle anlatıyor:
“12 yaşındaydım. Bütün arkadaşlarım çalışıyordu. Almanların çocuklarını kendi ayakları üzerinde durdurma gibi alışkanlıkları var. Ben de çalışmak istedim. 12 yaşındayken gazete dağıtıyordum. Bu benim param ve ben istediğimi bununla alacağım algısı gelişti bende...”
Fahriye Evcen Almanya’dan geldiğinde 19 yaşındaydı. O yıl Yaprak Dökümü’nün ilk sezonuydu. Şeffaf Oda’ya katılmıştı. Ondan şarkı söylemesini istemiştim. İngilizce bir şarkı söylemişti.
Sesinin güzelliği dikkat çekiciydi.
“Hayatta en önemli sesler... Kadın sesi, su sesi ve para sesi programa kadın sesiyle başlayalım” diyorum...
Fahriye’den gene bir şarkı istiyorum.
Bu kez Ajda Pekkan’ın “Eğlen Güzelim” adlı şarkısını

söylüyor.
Ferhat Göçer’den tam not alıyor.
Bundan sonra dizilerde Fahriye’nin sesinin de ön plana çıkacağını düşünüyorum.

ESİRİNİM
FAHRİYE Evcen Almanya’da sosyoloji okuyordu, şimdi Boğaziçi Üniversitesi’nde tarih eğitimi alıyor.
“Seni herhalde tarihi diziler bekliyor” diyorum.
“Saraya hangi ülkeden gelmiş bir esire olmak isterdin?” diye soruyorum.
Cevaplıyor:
“Yunanistan, Roma olabilir. İtalya da, Yunanistan da Türkiye gibi tarihi zenginlikleri olan ülkeler. Bu iki bölgenin tarihinden çok etkilendim, büyülendim. Bir Pers gelini de olmak isterdim.”
Bu sohbetin üzerine Ferhat Göçer “Esirinim” adlı şarkıyı söylüyor.

DÜNYA ŞARKILARI
FERHAT Göçer Tıp fakültesinde öğrenciyken bir yandan da konservatuvara devam ediyordu.
Ferhat’ın hekimlikten kaynaklanan titizliği sahne hayatına yansıyor.
Sahneden önce her ayrıntıyla tek tek ilgileniyor, hiçbir aksaklığa geçit vermiyor.
Ferhat Göçer’in “Seni Sevmeye Aşığım” adlı albümü www.besteniyolla.com adresine gönderilen 13 bini aşkın eserden seçilmiş şarkılardan oluşuyor.
Dünyanın dört bir yanından gelen şarkılar... Ben onlara “Dünya şarkıları” diyorum.
Ferhat Göçer anlatıyor:
“Bu internet sitesini hazırladık. 2 yıl boyunca dünyanın her yerinden 13 bini aşkın eser geldi. Bunların içerisinden 7 şarkı seçip albüme koyduk. Hepsi birbirinden kıymetli ve özel...”
Ferhat’ın şarkılarında dört köşenin hepsi var; “Mistik, romantik, folklorik ve yeni arayış...”
Ve elbette güçlü yorum...
............................
Ferhat Göçer ve Fahriye Evcen’le müzikli söyleşi, keyifli bir pazar harmanı...

COCA COLA’NIN ŞİFRESİ
İSTANBUL Bilgi Üniversitesi’nde Coca Cola’nın 125’inci yıldönümü bağlamında düzenlenen sergide herkesin merak ettiği bir şeyin cevabını aldım.
Türkiye dahil yerküredeki 91 ülkenin Coca Cola örgütlerinin bağlı olduğu tepe yönetici bir Türk; Ahmet Bozer.
Onunla birlikte Coca Cola’nın 125 yıllık pırıltılı serüvenini dinliyorduk.
Her şey bir doktorun laboratuvarında başlamış.
Doktor bir ilaç üretmek çabasındaymış.
Çeşitli doğal ürünlerin harmanıyla ürettiği şeyin çok lezzetli olduğunu fark etmiş.
Başkalarına tattırmış.
Onlar da beğenmişler.
Bunun üzerine adını Coca Cola koyduğu bu içeceği bizim “sebillerin” daha büyüğü damacanalarla satmaya başlamış.
Müthiş tutmuş.
İşte o sıralarda bir müteşebbis “Coca Cola’yı şişeleyerek satmayı” önermiş.
Fikir öylesine saçma ve batmaya mahkûm bir girişim olarak görülmüş ki “bizim aklımız yatmadı ama çok istiyorsan sana şişeleme hakkını verelim” demişler.
Hem de tüm Amerika ve dünya şişeleme haklarını...
Karşılığında kaç para istemişler dersiniz?
Sadece 1 dolar.
Yanlış okumadınız, yanlış yazmadım sadece 1 dolar.
Ve...
Şişeleme hakkı sahibine para musluktan akar gibi değil nehir gibi akmış.
Dünyanın her tarafına Coca Cola hâlâ doktorun ilk laboratuvar ürünü formülüyle üretilmiş olarak veriliyor.
Ancak ondan sonra şişelenerek satışa sunuluyor.
Ve ikinci merakımı oluşturan soru ve aldığım cevap:
“Coca Cola’nın formülü nedir? Kaç kişi biliyor?”
Cevap:
“Sadece MASTER diye anılan bir tek kişi tam formülü biliyor. Onun başına bir şey gelmesi halinde herhalde bilmediğimiz yedekler vardır diye tahmin ediyoruz.”
Sözün kısası galiba tüm Coca Cola imparatorluğunun başındaki Muhtar Kent bile formülü/şifreyi tam bilmiyor olabilir.
Elbette harmanı oluşturan girdiler biliniyor ama Coca Cola lezzetini üretecek proses sadece MASTER’in bildiği formülde.
Bu sergide sanat, 4 boyutlu görsel gösteri, Atlanta’daki merkezden gönderilen objeler, geçen yüzyıldan bu yana değişen anlayışların ürünü reklamlar...
Aslında dünya tarihiyle paralel bir yürüyüş.

BİZİM MIAMI
ANTALYA/Belek bir başka Türkiye...
Yeryüzü cenneti.
Golf alanları, 50’nin üzerinde futbol sahası, bahçeler, havuzlar, tertemiz asfalt yollar, korular...
Kristal gibi tertemiz hava.
Orada kaldığım mekânlardan, mutfak lezzetlerinden birkaç kez bahsettim.
Bu kez de “SU SESİ...”
Batı dillerinden ithal olmayan duru “ismini” sevdim önce.
Böylesi dünyada da az görülür.
Otelin 18 dairesinin teraslarında yüzme havuzları ve güneşlenme alanları var.
Sadece o dairede kalanın/kalanların özeli...
Denize tepeden bakarak yüzmek hoş bir ayrıcalık.
Dairenin iki ucunda yatak odaları, banyoları vs. ortada geniş bir salon ve devamında özel konuşmaların yapılması için daha küçük bir başka salon.
Otelde ayrıca 700 oda var.
Etrafını kuşatan havuzlar sistemi ortasında otel adalar görüntüsünde.
Uzun sahilde yürüyüş sonbahar güneşinde keyifliydi.
Mutfak lezzetlerinin tadı hâlâ damağımda.
170 kişilik aşçı kadrosunun başındaki Bülent Yıldız usta Türkiye’de yetişmiş sonrasında Singapur, Hong Kong ve Çin’de uzun süre paletine zenginlikler katmış.
“Marifet iltifata tabidir” deyip yazdım.