Eskiden bayram yazıları şöyle başlardı:
"Nerede o eski bayramlar!..."
Nisan 1999 Türkiye siyaset manzaraları için yazıya şöyle başlasak yadırganmaz:
"Nerede o eski seçimler!..."
Gerçekten...
Sanki Türkiye'de seçim yapılmıyor.
Alıştığımız o seçim gerilimi, heyecanı, coşkusu, şenliği yok.
Hani havası kaçmış gazoz gibi bir seçim.
Tadı yok.
Aslında, bizim alışmadığımız bu seçim ortamı, Batı demokrasilerinde doğal görüntülerdir.
Çoğu meslektaşımız, Avrupa ve Amerika'dan dönüşte, zaman zaman şöyle yazmıştır.
"Orada bulunduğum süre içinde, seçim kampanyası sürüyordu. Ama televizyonlardaki haberleri ve birkaç tartışmayı izlemesek, gazeteleri okumasak, seçim yapıldığını sokak manzaralarından neredeyse anlamayacaktık.
Seçim, kimsenin umurunda bile değildi."
Bu konuda, CHP'li Onur Kumbaracıbaşı "Bizde de, seçimler artık Avrupa'daki gibi olmaya başlıyor" dedi.
Karizma boşluğu
Gerçi, bizim sokaklar
deli kızın entarisi gibi rengarenk parti bayraklarıyla donanmış... Arada bir sokaklardan hoparlörleri sonuna kadar açılmış parti şarkılarını çalarak ve sirk çadırına davet edercesine bağıra çağıra anlaşılmaz sözlerle sözümona parti propogandası yaparak otobüsler geçmekte. Böylece seçimin olduğunu hatıralatmakta.
Ama bir elektriklenme ve halkın siyasete katılım coşkusu yok.
Çünkü...
Kendilerine umut veren, gözlerini parlatan, yüreklerini ısıtan bir lider, bir parti bulmuş değiller.
İşte seçim araştırmalarının sonuçları ortada.
Hangi lider ve hangi parti toplumu peşine takmış, ardından sürüklüyor...
"Umuda yolculuk" yaptırabiliyor.
1950'lerdeki
Menderes, 60'lı yıllardaki ve 1980'deki Demirel, 1970'deki Ecevit rüzgarı var mı?
Hatta...
1995 seçimlerindeki RP'nin bile esintisi yok.
İttifaklar ve ötesi...
1999 seçimlerinin özelliği, oyların parçalanmasıdır.
6 partinin Meclis'e girmesi halinde, hiç birinin
180'i geçme olasılığı görünmüyor.
Bazı partiler için
"barajı aşar mı?" sorusuna cevap aranıyor.
"18 Nisan'da sandıktan iki partili mi yoksa üç partili mi koalisyon çıkar" tartışmaları yapılmakta.
55. Hükümet yıkılıp,
56. Hükümet Ecevit tarafından kurulduğunda, siyaset tablosunda kendiliğinden oluşmuş bir blok vardı.
Seçimlerden sonra, bir
DSP - Anavatan hükümetinin kurulması için
Ecevit - Yılmaz (açıklanmamış) anlaşması seziliyordu.
Bu blokun yanında olanlar, ailedeki seçmenlerin yarısının
DSP'ye, yarısının
Anavatan'a oy vermesini öngörmüşlerdi.
28 Şubat'a tepki oyları ise,
DYP'ye ve
FP'ye gidecekti.
Sonra bu görünmez ittifakın tabanı daha da genişledi.
Apo'nun yakalanması ve
Türkiye'ye getirilmesi ile birlikte
DSP oyları adeta kanatlandı.
Siyaset borsasında tavan yaptı.
İddiaların aksine, bu oylar şu ya da bu partiden gelen birkaç puanın dışında, asıl büyük dilimi oluşturan
kararsız kesimden DSP'ye aktı.
Aslan payı
DSP'ye gitse de, kalanları
Anavatan'a da yaradı.
Çünkü...
18 Nisan'da verilecek oy, aslında
19 Nisan'da oluşması istenen görüntü içindir.
Ecevit ve
Yılmaz, son günlerde bu gerçeği gözardı eder havadalar.
Birbirlerine, hafiften laf atmaya başladılar.
19 Nisan sabahı için beklentileri yıpratıyorlar.
DSP - Anavatan görünmeyen ittifakındaki belirmeye başlayan çatlaklar ise,
DYP'ye,
CHP'ye yarıyor.
CHP, bundan bir hafta öncesine göre daha iyi konumda.
DYP ise, köy oyları araştırmalara yeterince yansımadığı için, gözlemcilerin yanıldıkları bir parti.
Oyları, sanılanın ve araştırmaların gösterdiğinden birkaç puan daha yukarıda.
FP hala bir kampanya havasına giremedi.
Erbakan sancısı, parti içindeki huzursuzluk, iktidara gelenemeyeceği yolundaki önseziler,
FP'nin henüz kemikleşmemiş oylarını kemiriyor.
İşte tatsız gazozdan damak izlenimlerim.
Son söz.
"Bütün genellemeler yanlışlığa açıktır. Bu yazı da dahil."Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr