Can Dündar, genç yaşlı herkesin hafızalarına kazınan “Sarı Zeybek”ten sonra bir Atatürk belgeseli daha yaptı. Adı: “Mustafa...”
Pek çoğu özgün fotoğraflar ve filmlerden oluşan mekânlara zaman zaman çizgi roman tarzı görüntüler de yerleştirilmiş.
Son yılların Batı filmlerinde bu teknik kullanılıyor ve gençler bu tadı tanıyor. Sevdi. Bazı mekânlarda tarih yeniden görüntülenmiş. Örneğin... Mustafa Kemal’in Ankara’da karşılanışının canlandırılışı.
Böyle sahnelerde kamera uzaktan çalıştırılmış. Filmin özünden uzaklaşan “Atatürk’e benzedi - benzemedi” gibi tartışmalar çıkmasına olanak verilmemiş.
7 Mustafa Kemal
Can Dündar, “Mustafa’da biz onun en yalın haline ulaşmaya çalıştık. O’nu sadece annesinin çağırdığı isimle hatırlamak ve hatırlatmak istedik” diyor.
Atatürk’ün Selanik’ten başlayan ilk yıllarını filmde Yunan bir çocuk (Yorgo) canlandırıyor. Kendi halkına bir dönem düşman belletilen Mustafa Kemal’in çocukluğunu nasıl da istekli oynamış.
Filmin afişinde yer alan ve muhacirliği, yurt arayışını temsil eden çalıdan ev sahnesinde ise Makedonyalı bir çocuk oynuyor.
Filmde Atatürk’ün 7 farklı dönemi için 7 farklı oyuncu yer alıyor.
Filmin müzikleri, Atatürk gibi Balkanlar’dan yetişmiş küresel müzisyen Goran Bregoviç’e ait.
Atatürk’ün doğduğu Selanik’ten Manastır’a, Şam’dan Berlin’e, Sofya’dan Karlsbad’a kadar her coğrafyaya gidilerek, doğduğu odadan öldüğü odaya kadar hayatı yerinde görüntüleniyor.
Atatürk’e dair yazılmış kitaplar, yerli-yabancı basının diplomatik yazışmaları taranıyor. Atatürk’ten kalan eşyalar, onu anlatan anılar, çalıştığı karargâhlar, yaşadığı evler, geride bıraktığı belgeler, sevdiği müzikler, söylediği sözler derleniyor.
Atatürk’ün daha önce görülmemiş fotoğraflarına, hatıralarını yazdığı not defterlerine, yakınlarına yolladığı çok özel mektuplarına, günlüğüne, el yazmalarına ulaşılıyor.
Selanik’ten Dolmabahçe’ye yolculuk tamamlanıyor.
Yolculuğun son durağı, 29 Ekim’de sinemalar...
Z. MEHTA HAFIZA BANKASI
Bir orkestra şefinin en akıl-havsala almaz özelliği, onmilyonlarca notayı belleğinde tutabilmesi ve bunların her saza, her saz grubuna göre o harikulade hafızaya yerleşmesidir. Gerektiği anda ve düzende anımsanmasıdır.
Hepsi bir arada çalarken onların sinerjisini hem tekil hem bütünsel olarak hatırlamak, algılamak, müzikle biraz olsun haşır neşir olanların teslim etmeleri gereken müthiş bir yetenek.
Aya İrini’de şeflerin küresel duayeni Zubin Mehta’nın notalara hiç bakmadan konser yönetişini izlerken bunları düşünüyordum.
Konserden sonra Sultanahmet’te harika manzaralı Seven Hills’in terasındaydı.
Güher ve Süher Pekinel kardeşler, şef Cem Mansur ve diğer birkaç konukla birlikte sohbetteydi.
Karşılaştık.
“8-10 yıl önce, İsrail’in Hayfa kentinde bir konserinde 3-5 dakika konuştuğumuzu, bizi ortak dostumuz Zali de Toledo’nun tanıştırdığını, üzerimde beyaz bol bir gömlek olduğunu” söylemez mi?
Hayret.
Bu adamın her gece belki 100 kişiyle tanışmışlığı vardır.
Bunların arasından beni hatırlaması şaşkınlık verici.
Üstelik o zaman sakallarım da yoktu.
Onunla da kalmadı.
Ayaküstü birkaç kelime laflarken yüzüme daha da dikkatli baktı. 1991 Körfez Savaşı patlamadan önce ikimizin de Tel Aviv Hilton Oteli’nde olduğumuzu, Saddam’ın füzeleri üstümüze gelirken, zehirli gaz sızmasına karşı ince uzun bir balon halindeki sığınağa girişimizi de hatırladığını söyledi.
4 MEVSİM
2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti bağlamında Boğaziçi Konserleri keyif vererek sürüyor.
Arda Aydoğan yaz sonu boşluğunu doldurmakta.
Cuma gecesi bu etkinliklerle Aya İrini’de İngiliz Oda Orkestrası (English Chamber Orchestra) konseri vardı.
Şef Roy Goodman’ın hem yönetiyor, hem klavsen çalıyor olması ilginçti.
Solist, Sergej Krykov’du.
Keman çalarken biraz vücut dili abartılıydı ama orkestrayı arkasında toparlamakta, onları elektriklemekte başarılıydı.
Birinci bölümde Vivaldi’nin 4 Mevsim’inden (The Four Seasons) İlkbahar ve Yaz’ı dinledik.
İkinci bölümde ise Sonbahar ve Kış...
İzleyiciler arasında kendi ömürleri için 4 Mevsim’den hangisini yaşadıklarını konuşanlar vardı.
Fransız TV’sinde kendisine yaşı nedeniyle imada bulunan sunucuya, 70 yaşlarında bir hanım, “Modern tıpla birlikte yaşlılık kavramı değişti” demiş ve şöyle cevap vermişti:
“60-70 yaş arası genç yaşlılıktır.
70-80 arası orta yaş yaşlılığıdır.
80’den yukarısı yaşlı yaşlılıktır.
Ben henüz orta yaş yaşlılığındayım.”