Güneri CIVAOĞLU
Dün, gün boyunca gerilimli saatlerde iki beklenti vardır.
"1- Brüksel'de Avrupa Birliği Konseyi'nin Türkiye konusunda bir anlaşmaya varamaması... Birliğin genişlemesi bağlamındaki bildiride Türkiye ile ilgili bölümün ileri tarihlere ertelenmesi...
Bu, Ankara'nın son dakikaya kadar koruduğu bir umuttu.
2- Eğer, bu umut gerçekleşmez ise... Ankara'da, Dışişlerinin hazırladığı sert bir bildiri vardı. İkinci gelişme işte bu metnin yayınlanması olacaktı.
Bildirideki en önemli mesajlar şöyleydi:
- Türkiye, bundan böyle demokrasi, insan hakları gibi konuları Avrupa Birliği ile kesinlikle konuşmayacaktır.
Ayrıca...
- Türkiye Avrupa Birliği ile kurum olarak hiçbir siyasi konuda diyalog kurmayacaktır.
Örneğin...
- Kıbrıs'ta çözüm, Ege sorunları, Türkiye - Yunanistan ilişkileri, Türkiye'nin bağlantılı olduğu diğer sorunlar..."
İki başkentte de bu olası gelişmeler biliniyordu.
Ve, iki taraf da birbirini gözlüyor, kimin önce harekete geçeceğini ya da ateşin üzerindeki elini önce kimin çekeceğini tahmin etmeye çalışıyordu.
Önceleri...
Avrupa Birliği, Türkiye'nin böyle - çok sert - bir tavır koyacağına ihtimal vermek istemiyordu.
Çünkü Ankara da,
Avrupa Birliği'nin
Türkiye'yi dışlamayı göze alacağını sanmıyordu.
En azından
Türkiye ile ilgili bölümün
ertelenme formülünün hayata geçeceğini umuyordu.
Üstelik,
Türkiye'nin hazırladığı bildiride çok düşündürücü bir de mesaj vardı.
"Avrupa Birliği Kıbrıs-Rum kesimi ile - bütün adayı kapsayan -
tam üyelik görüşmelerine başladığı taktirde, Türkiye de, paralel olarak aynı süreçte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile bütünleşme görüşmelerini gerçekleştirecektir..."
Bu da ciddi bir durumdur.
"Avrupa Birliği'nin kendi sınırlarında kabul etmiş olacağı bir toprakla, Türkiye'nin zaman içinde bütünleşeceğini açıklamış olmasıdı kriz demektir."
Böylece,
Avrupa Birliği, artık
Yunanistan ya da
Kıbrıs - Rum kesimi aracılığıyla değil, bizzat kendi tüzel kişiliği ile
Türkiye'ye karşı bir sınır ihtilafının içine girmiş bulunabilir.
İki tarafın ve de
NATO'nun başını çok ağrıtacak bir durum.
Brüksel'de hazırlanmış olan bildirinin satırları, aslında sarılacağı ambalaja göre satılabilir.
Türkiye tarafı,
"istediğimizi tam elde edemedik ama, geliştirdik" diyebilir.
Brüksel ise
Türkiye'ye dönüp, şu yanıtı verebilir:
"sizi dışlamadık. Gerçi 11 aday ülke arasında değilsiniz ama, işte, Avrupa'nın genişlemesini amaçlayan Avrupa Konferansı'nda yer alıyorsunuz. Sizi Avrupa Birliği üyeliğine ehil gördüğümüzü belirttik. Tam üyeliğe hazırlanacağınız bir yakınlaşma stratejisi önerdik" diyebilir.
Üstelik...
"Demokrasi, insan hakları gibi konularda yeterli derinliğe eriştiğiniz, komşularınızla ilişkilerinizi barış esasına dayandırdığınız, Kıbrıs'da çözümlere ulaştığınız, uluslararası sorunları Lahey Adalet Divanı'na götürdüğünüz taktirde; Avrupa kapılarının size kapalı olmadığını görüyorsunuz" diye ilave edilir.
Bildiri taslağından edindiğimiz bilgilere göre; kullanılan dil
ustaca ve özenle yazılmış.
İlk kez
"azınlıklar" deyimi kağıda yazılı olarak geçiyor.
Onlara saygı ve koruma isteniyor.
Bunun asıl amacı ve adresi belli...
Fakat...
Bildiri metnine ilk kez giren bu
"azınlıklar" deyiminin, ileride
Türkiye'nin içişlerine dönük
Avrupa Birliği tavırlarının ilk adımı olabileceğini görmeliyiz.
Türkiye'nin
Ankara'da hazırlattığı ve yayınlatmak için bekletmiş olduğu karşı bildirideki
"insan hakları, demokrasi, siyaset konularını, artık hiçbir şekilde Avrupa Birliği ile konuşmayacağız" mesajının arkasında bu saptamalar vardır.
Avrupa Birliği ile bu gerginlik,
Gümrük Birliği'ni ve ticari ilişkileri etkilemeyecek.
Türkiye ihracatının yüzde 53'ü Avrupa Birliği'nedir.
Bir restleşme,
Türkiye'nin bu ihracat hacmini yarı yarıya düşürebilir.
İki taraf da bunu biliyor.
Amerika, Avrupa Birliği üzerinde çok etkili olmaya çalıştı.
Ancak...
Başarı sağlayamadı.
Washington, AB nedeniyle kayıplarımızı bir ölçüde telafi etmeye çalışacak.
ABD, Ankara'ya bu güvenceyi verdi.
Mesut Yılmaz'ın önümüzdeki hafta yapacağı
ABD gezisinden önemli sonuçlar bekleyebiliriz.
Tabii,
Türkiye'nin de
NATO'nun genişlemesini durdurmaya dönük,
"VETO" gibi dozajı kaçmış tavırlara girmemesi koşuluyla...
ABD, İslami rejimler sınırının
Ege'ye taşınmaması ve
laik, demokrat, liberal Türkiye'nin kendini batıdan dışlanmış hissetmemesi için, bakalım sorumluluğunu yeterince yüklenecek mi?
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr