Geriye sayımÖlüm oruçlarına dayanma süresi
ortalama 63 gün.
Adalet Bakanlığı'na gelen bilgilere göre;
10 gün içinde ölümler ortaya çıkabilir.
Hadise, bir
istatistik rakamı değildir.
İnsan haklarının en kutsalı
"yaşama hakkı"dır.
Ayrıca...
Ölümden önceki günlerin tedavisi ve geriye dönüşü olmayan sakatlıklar,
hafıza kayıplarıyla kendini göstermeye başladı bile.
Çözüm için zaman daralıyor.
Görüşme tekniği Olayların başlangıcından itibaren belki de büyük eksik,
hapishane ve örgüt psikolojisini iyi bilen, diyalog deneyimleri olan psikologların devrede olmayışıydı.
Batı'da böyle yetiştirilmiş
"müzakereciler" vardır.
Devletin, aydınlar grubunun, politikacıların, yabancı heyetlerin, sivil örgütlerin diyaloglarının da
psikoloji odağından koordine edilmeleri, tutarlı bir çizgi oluşturabilirdi.
Daha direnişin ilk günlerinde
"devlet, örgütle pazarlık etmez, F tipinden geri adım atılmaz" gibi katı tavırlardan sadece birkaç gün sonra yapılan
"F tipi cezaevleri uygulamasının dondurulduğu" açıklaması, nasıl izah edilir?
Oysa...
Hapishanedekilerin isteklerini
"mahkum hukuku" çerçevesinde dinleyerek diyalog kurmak, siyasetin saygınlık çıtasını çok daha yukarılarda tutmaz mıydı?
16 resmin altına Kimse ölüme terkedilemez.
Türk hukuk sistemi, "ötenazi" denilen kendi kendini öldürme hakkını kabul etmemiştir.
Ama, bugünün gerçeği şu ki...
Ölüm oruçlarının yapıldığı mekanlarda, artık egemenlik direnişçilerde.
Kadın - erkek bölümleri, konferans salonu ve koğuşlar direnişçilerin elinde.
Adalet Bakanlığı'na gelen bilgilerden ve
Bayrampaşa görüşmelerine katılan aydınlardan edindiğim izlenime göre;
Eğer müdahale olursa, çok kan akabilir.
İçerdekilerin nabzı iyi tutulmalı.
Duygusal görüntüler, direnişçilerde safları sıklaştırıyor.
Örneğin, ölüm orucunda bir kişinin
"şu duvarda asılı olan ve 1996 direnişinde ölüm orucuyla yitirilen 16 resmin altına, yakında benimki de konacak" demesi gibi...
Devlet, bazı hapishanelerde her zaman müdahale edip ölüm oruçlarını kırabilecek durumda.
Ama... Böyle bir hareket, diğer hapishanelerde
"rehin almaları" ve
"başka olayları" tetikleyebilir.
Sağduyulu ve
soğukkanlı olmak zamanıdır.
İki uçF tipi cezaevlerindeki
"bir - iki - üç kişilik odalar uygulaması", terör örgütlerinin hapishane egemenliğini kırmak ve hapishaneleri
terör örgütü kampları olmaktan çıkarmak amacını güdüyor.
Doğru...
Ama... Buna karşılık, direnişte olanların da ortaya koydukları kaygılar var:
"Bir - iki- üç kişilik odalarda başımıza ne geleceğinin garantisi yoktur. Ortadan kaldırılabiliriz. İntihar etti denilir. Her türlü işkenceyle de karşılaşabiliriz. Oysa koğuşlarda birbirimizi koruyabiliyoruz" diyorlar.
Zaman zaman bu söylemlere çanak tutan
hukuk karartmaları yapılmadı mı?
Kilitlenme ikilemde...
Direnişçiler,
"20 kişilik koğuşlara razı olabileceklerini" söylediler.
Adalet Bakanlığı uzmanları,
"9 kişilik koğuşlarda dahi örgüte hakim olamayacakları" görüşündeler.
Aradaki bir sayıda buluşma olabilir mi?
Belki...
Tabipler Odası, Mimarlar Odası ve
Barolar Birliği'nin de katılacağı bir
toplumsal uzlaşma ile
F tipinde yapılacak mimari değişiklikler gündemde...
Ayrıca...
Sportif, kültürel etkinlikler ya da
iş atelyelerinde hükümlülerin biraraya gelmeleri olanağının sağlanması da konuşulmakta.
Bunlar ve insan hakları adına başka olanakların da verilmesi, çağdaş hukuk devletinin gereği...
Ama... Hukuk devleti mi veriyor?
Yoksa, ekranlarda izlediğimiz, o ele geçirilmiş hapishane manzaraları mı alıyor?