Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

"Birgün insan virgülü kaybetti. O zaman, zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı; cümleleri basitleştirince, düşünceleri de basitleşti. Sonra, ünlem işaretini kaybetti; alçak ve tekdüze sesle konuşmaya başladı. Artık kızmıyor, sevinmiyor, heyecanlanmıyordu.
Bir süre sonra, soru işaretini de kaybetti ve soru sormaz oldu. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu.
Ne dünya ne kendi toplumu...
Birkaç sene sonra, iki nokta üst üste işaretini kaybetti. Davranış nedenlerini, başkalarına açıklamaktan vazgeçti.
Ömrünün sonuna doğru, elinde yalnız tırnak işaretleri kalmıştı. Kendine özgü tek düşüncesi yoktu, yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu."


Türkiye'den siyaset manzaralarına bakınız...
Yeni hükümet arayışı bağlamında, siyaset zirvelerinin tırnak içindeki sözlerini, hükümet formüllerini okuyunuz.
Görülecektir ki...
Şu aşamada, siyaset, tırnak içinde boşluklardan ibaret...
Çünkü...
Söylemlerin geçerliliği, uygulama şansı, gerçekçi mantığı - neredeyse - bir boşluk...
Sadece...
Bir şeyler söylemiş olmak için, yapılan açıklamalar...
Hepsi de, aslında ne olacağını kendileri de göremedikleri için, bir şeyler söylemiş görünmek amacıyla konuşuyorlar.
O halde...
Medyaya, tırnak içinde yansıyan bu söylemleri yorumlamak da bir yeni boşluk yaratmak olacak.
Biz gene, bir pazar yazısının hafif rahiyası içinde siyaseti demleyelim...


Demirel'e ve siyaset liderlerine, şu sıralarda sinemalarda oynayan ARABULUCU filminin öneririm.
İngilizce'den tam tercümesi, müzakereci ya da görüşmeci.
ABD
polisinde, özellikle elinde rehine bulunan ya da intihar etmek, bir yeri havaya uçurmak üzere ateşleme pimini elinde tutan, intihar etmek üzere olan kişilerle konuşmak ve onları vazgeçirmek için müzakerede kullandığı "çok özel" yetiştirilmiş uzmanları var.
Bunlar, vücut dilini, konuşmayı yönlendirerek karşı tarafı çökertme psikolojisini çok iyi bilen uzmanlar...
Film, onların bir macerasını anlatıyor.
İlginç şeyler öğretiyor.
İşte Demirel'e ve liderlere, o filmde öğrendiklerimizden bir örnek...
Kritik bir soru sorulduğunda, eğer karşı taraf cevap vermeden önce kısa bir süre düşünmek üzere gözlerini sağa - yukarıya kaldırıp, ondan sonra konuşuyorsa, cevabın doğruluk olasılığı daha yüksek...
Çünkü...
Beynin hafıza bölümü sağ tarafta...
O kişi cevap vermeden önce, emin olmak için hafızasını yokluyor demektir.
Yok, eğer gözlerini sol - yukarıya devirerek düşünüyorsa, - neredeyse - yüzde yüz yalan söylüyor.
Beynin yaratıcılık (Creativity) bölümü sol tarafta.
Kişi, kendini sorgulamada, zor durumdan kurtarmak için, uygun bir cevap üretmeye çalışıyor demektir.
Bunun gibi, vücut dilinde çok başka özellikler de var...
Örneğin...
Dudaklardan evet kelimesi dökülürken, vücudun sanki rahatlamak istiyormuşcasına koltuğun arkasına yaslanma hareketi yapması gibi...
Hükümet formülleri için liderler arası görüşmeler ve Çankaya'da kabuller sürerken, bu vücut dili için keşke yanlarında birer psikolog bulundursalar.
Hatta...
Daha şimdiden halkta beliren tepkileri de saptamak için vücut diline ya da gözbebekleri hareketlerini yorumlamaya, hiç ihtiyaç olmadan herşeyi görebilecek sosyal psikologları...
Gene de...
Siyasetçilerin gözbebeklerini yorumlamakta çok iyimser değilim.
Psikoloji, fıldır fıldır dönen, felfecri okuyan, 360 derece hareketli gözbebekleri karşısında, yeterli olmayabilir.



Gözlerin dilini yanstan sinemanın yanı sıra, bir de yüreğin dilini yansıtan konser izlenimi sunayım...
Geride kalan hafta, Mehveş Emeç'in konserini izledim.
Babası, Mehveş'in neredeyse yarı yaşımdayken arkadaşımdı...
Çocukluğu henüz geride bırakan delikanlılık eşiğindeydik.
Çetin, ilginç bir gazetecilik voltajına sahipti...
Her yansıtma tarzını, paylaştığımı söyleyemem.
Ama...
Toplumun nabzını tutmak ve toplumu elektriklendirmek konusunda müthiş bir enerji merkeziydi...
Kamçı gibi manşetleriyle, siyasetin aslan terbiyecisi gibiydi.
Bugünün siyaset manzaraları için, herhalde çok çarpıcı sayfalar hazırlardı.
Kızının konserinde, babası için yazdığı parçayı, yarım yüzyıla yakın anıların duygularıyla yüklü izledim.
"Dinledim" değil, "izledim" diyorum.
Çünkü...
Şehit olan sevgili babası için Mehveş'in kendisinin yazdığı parçayı çalarken, yüzünü, vücut dilini de izledim.
Piyanoda sadece çalmıyor, sanki babasıyla adeta dans ediyordu.
Tuşlara zaman zaman eğilişi, gülümseyişi, sonra başını geriye atışı... Sanki piyanoyla değil, Çetin ile danstı.
Zaten...
Daha sonra, gene bestesi kendisine ait olan Şamdan Geceleri'ni çaldı.
Mehveş'in henüz gençkızlığa ilk adımlarını attiği, babasının genel yayın yönetmen olduğu yılların İstanbul'unda, sadece Şamdan vardı.
Çetin, hemen hemen her gece geç saatlere kadar çalıştıktan sonra ya da bir davet çıkışı, mutlaka eşi Bilge Emeç ile birlikte Şamdan'a uğrardı.
Bir iki kadeh içer, müzik dinler, beynini rahatlatırdı.
Şamdan Geceleri'ni o nedenle yazmış olmalı.




Yazara E-Posta: g.civaoglu@milliyet.com.tr