ANKARA’daki hapishanede TV için bugünkü BDP’nin ağababası DEP’li milletvekilleriyle bir program çekmiştim.
Mümkün olduğunca iyileştirilmiş koşullarda yaşıyorlardı.
Örneğin...
Birkaç odalı ve salonu olan bir mekan düzenlenmişti.
Salon da denilebilecek nispeten geniş odada bir araya geliyor, yemek yiyor, TV seyredebiliyorlardı.
Gerçi biz çekimi orda yapmadık ama bu koşullarını biliyorduk.
Hapishane yönetimiyle irtibatları aracısızdı.
Ama...
Hapis, hapistir.
Dört duvar arasında yaşamı sürüklemek yaşamak mı?
Onların hapiste olmaları siyasi açıdan bakıldığında demokrasi yolunun kapalı olduğu söylemlerine gerekçe olarak kullanıldı.
Cumhurbaşkanı Gül’ün “geçmişteki yanlışlar” göndermesi bu açıdan bir “şifre” gibi yorumlanmalı.
İKİ BOYUT
BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıkları siyasetin üzerinde gezinen bir fırtına toplayan bulut.
Sorunun “hukuki” ve “siyasi” boyutları madalyonun iki yüzü gibi.
Hukuk görüntüsü için AİHM’nin (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) 25 Kasım 1997 tarihli “Case of Zana v. Turkey” kararı bir gösterge olabilir.
Mehdi Zana, 30 Ağustos 1987 tarihli Cumhuriyet’e şöyle bir açıklama yapmış.
“....PKK’nın ulusal kurtuluş hareketini destekliyorum. Katliamlardan yana değiliz, yanlış şeyler her yerde olur. Kadın ve çocukları yanlışlıkla öldürüyorlar...”
AİHM “şiddet içeren ifade” olarak gördüğü bu söylemle Zana’nın “bir terör örgütü olan PKK’yı desteklediği” sonucuna varmış.
Türkiye de Mehdi Zana’nın mahkum edilmiş olmasını insan haklarına uygun bulmuş.
Belki de unutulan bu kararı dün Taha Akyol, Hürriyet’te hatırlattı.
“PKK’lılarla kucaklaşan BDP’li vekillerin bunu çok aşan sözleri olduğuna” işaret etti.
Yani...
Konunun yargıyla ilgili doğrudan ilgili tarafı bu.
Siyasi tarafına gelince...
Akyol’dan satırlar sağduyuyu ve bilinçle yapılmış gerçekçi bir analizi yansıtıyor.
Şöyle ki...
Gündemdeki konu bazı BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıdır. Buna herhangi bir adli mahkeme değil, siyasi bir organ olan TBMM karar verecektir.
Dokunulmazlığın bulunması da kaldırılması da siyasidir. Hukuk, parlamentolara “suç var, dokunulmazlığı kaldır” demez! “Siyaseten uygun görürsen kaldırabilirsin!” der...
Dokunulmazlığı kaldırmak “hukuka uygun”dur fakat “hukukun gereği” değildir. Siyasetin yetki alanındadır.
Cumhurbaşkanı Sayın Gül, istikrarlı ve ilkeli bir tavırla, bütün partileri, bütün milletvekillerini bu konuda dün de uyardı. Bunu çok isabetli buluyorum, elbette tarih bunları kaydetmektedir. Gerçekten 1994 tecrübesinden öğrenmiş olmalıyız ki, böyle durumlarda, dokunulmazlıkları kaldırmak, şiddeti tahrik etmekte, terör örgütünün ekmeğine yağ sürmektedir! Bugün 1994’te dokunulmazlıkları kaldırmakla iyi ettik diyen var mı? Yarın savunamayacağımız bir hatayı bugün tekrarlamanın mantığı nedir?
OY GETİRİR Mİ, GÖTÜRÜR MÜ?
Buradaki temel sorun, 2.5 milyon oy alan, 30 bin ölü verdiği halde otuz yıldır devam eden bir ayrılıkçı hareketin tabanındaki vatandaş kitlelerine uzun vadede verilecek mesajdır: Çözüm yerinin parlamento olduğu fikrini güçlendirecek davranışlarla mı, yoksa dağa çıkma dürtüsünü besleyecek davranışlarla mı doğru mesaj vermiş oluruz?!
Tarihi ve sosyolojik veriler parlamento mesajının doğru olacağını gösteriyor.
1994’te DEP’lilerin dokunulmazlığının kaldırılması “dağa çıkma dürtüsü”nü beslediği için bugün o kararı savunan tek kişi yok! Kamuoyunun büyük çoğunluğu haklı duygusal sebeplerle dokunulmazlıkların kaldırılmasından yana olabilir; bu oy da getirebilir. Ama hem tarihi vebali ağırdır hem terörün daha da azması, bugün getirmesi umulan oyları yarın fazlasıyla alıp götürebilir! Öyleyse niye?!
................
Geçmişe bakarak tarih sayfalarında mahkemeler değil siyasetçiler yazılır.
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025