Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cumhur-başkanı Recep Tayyip Erdoğan dün “AK Parti’nin 400 milletvekili çıkararak iktidara gümbür gümbür gelmesi gerektiğini” söyledi.
AK Parti’nin tek başına yeni Anayasa yaparak Türkiye’yi başkanlık sistemine ancak böyle geçirebileceğini vurguladı.
Erdoğan’ın seçim stratejisidir bu.
Sandıkların önüne her defasında bir “iddia” koyar.
“Heyecan veren adrenalini yüksek bir hedef” seçer.
Bunun etrafında “manyetik çekim alanı” yaratır.
Kendi başarısıyla, hedef kitlenin “başarı susamışlığını” örtüştürür.
Gene o her defasında denediği ve sonuç aldığı yüksek voltajlı enerjiyi yüklüyor.
Seçimi bir “referanduma” dönüştürüyor.
Burada bir önemli noktayı belirtmekte fayda var.
Her defasında Erdoğan “tez” ortaya atan taraf.
“Aktif...”
Karşı tarafı “edilgen” konuma sokuyor.
Yani “reaksiyoner” olan.
“Pasif...”
.........................
BU strateji teorik olarak “kazanmaya” götürür.
Ayrıca hedef de “büyük” olmalıdır.
Erdoğan “400 milletvekili” derken heyecana ivmeler kazandıracak “büyük hedef” koyuyor.
Ama...
Daha aşağısı da aşağısı da kurtarır.
370’i birkaç çıt geçmesi yeterli.
.........................
PEKİ...
Bu strateji karşısında muhalefet sadece “protest” konumda “pasifi” oynamaya mahkum mu?
Eğer karşı strateji geliştirilirken muhalefet de “adrenalini yüksek, heyecanı köpürtecek” bir “yüksek voltajlı ortak hedef” ortaya koyarsa teoride “kazananın” yeri değişebilir.
Muhalefet “edilgen” konumdan, yani Erdoğan’ın senaryosundaki “pasif” rolden “aktif” role geçebilir.
Hatta AK Parti’yi “edilgen” konuma geriletebilir.
Nedir o masada kartların yeniden dağıtılmasını sağlayacak ve kozları muhalefetin eline kaydıracak “yüksek voltajlı ortak hedef?”
Siyasetin doğal akışında zaten belli.
Muhalefet de “direniş hakkı” gibi yerkürenin her coğrafyasındaki halkları elektriklendiren “kutsal” etrafında birleşebilir.
“Tek adam” rejimine karşı demokratik “direniş” heyecanını üretmeye oynayabilir.
Bu “direniş hakkı” kavramı içinde “mağduriyet” damarı da vardır.
Hareket “mağduriyet damarından” sürekli beslenir.
“Tek adam” rejiminin telaffuz edilmesi, vurgulanması eğer ustaca siyaset sahnesine yansırsa bu kez AK Parti “savunmaya geçmek” zorunluğunu hissedecektir.
“Hayır vallahi de tek adam rejimi değil” savunmaları ise bu kez AK Parti’yi “edilgen” konuma geriletir.
Yani...
“Pasif...”
........................
BU tahteravalli hareketlenmesinde sonuç ne olur?
Şimdiye kadar yazdıklarım “siyaset teorileridir.”
Siyasetin karargahlarında harita üzerinde kurmayların yazdıkları “harp oyunlarıdır”.
Ancak...
“İnsan faktörü” de esastır.
Bu stratejileri sahaya yansıtacak komutanlardır.
Siyasette ise liderlerdir.
Liderlerin karizmalarıdır.
Bir tarafta Erdoğan, diğer tarafta muhalefet liderleri...
Sonucu hangi tarafın “çoğunluğu” manyetize edeceği belirler.
Şu aşamada Erdoğan’ın açık ara karizma üstünlüğü tartışma dışı.
Buna karşın “tek adam rejimine karşı demokratik direnme hakkı” gibi bir “kutsal”ın da kendi içinde taşıdığı heyecan voltajı yüksek karizması olduğunu hesaba katmak gerekir.
Toplumun “ortak direnişi de gürül gürül akabilir.” Yeter ki bu birikmiş enerjiyi ortaya çıkaracak “trafo merkezi gibi” muhalefet lideri olsun.