Demirelin söylemi şu soruma cevaptı: "Siyasette liderler, partiler, devletler bir dizi sözler veriyorlar.Ülkelerin ve ulusların yazgılarını tayin edecek makro büyüklüklerden tutunuz da falanca beyin aday listesinde birinci sırada yer almasına, seçimlerin kazanılması halinde bakan olacağına kadar uzanan mikro vaatlere kadar açılan bir sözler yelpazesi...Bu sözlerin arkasında durulmasının, tutulmamasının güvencesi nedir?"Demirel, yazının başında da yansıttığım gibi, güvenceyi, "söz veren kişinin, kişilik referansına" endeksliyor.Şöyle diyor:"Karşı taraf sözü kimin verdiğine bakar. Güvenilir biriyse, anlaşma olur. Sözünü tutmamamış olmanın müeyyidesi artık inanılır olmamaktır."Yani... İç ve dış siyasette sözüne güvenilen devlet, hükümet, lider, bakan, politikacı için "geçmişleri, bugünkü sözlerine ve yarınlarına referans..." 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, "Devlet adamının sözü EVETse, EVETtir... HAYIRsa, HAYIRdır. Sözünün, söz olmasının güvencesi budur" dedi. AKPnin "zina" bağlamında, CHPye verdiği ve sonra döndüğü sözün "somut" güncelliği dile getirilmeden ama bilmezlikten de gelinmeden geçti aramızda bu konuşma....Daha birkaç gün önce, Hasan Cemal ile konuşmuş, "Erdoğan, hızlı söz veriyor, hızlı dönüyor. Ama bu defa fazla angaje oldu... Kolay dönemez" demişti ve sözlerin yayımlandığı günün gazete manşetlerinde, "zina hükmünün Meclise getirilmeyeceği yolunda AKP ile CHPnin anlaştıkları" haberi yer almıştı.Demirelin yanılgısına(!) "cürm - ü meşhut" gibiydi o anlaşmayı yansıtan manşetler...Ama...İşte şimdi... Demirelin teşhisi - ne yazık ki - doğru çıkmış bulunuyor. Öngörülen olmamak Demirel artık emekli bir Cumhurbaşkanı...Onun ve başkalarının ondan beklentilerinin oluşturduğu bir eksen yok. O nedenle gerçekler daha rahat konuşulabilir.Ona ait olan "Dün dündür, bugün ise bugün" söylemi aslında - yanılmıyorsam - "Siyasette 24 saat bile uzun süredir" söylemini tamamlıyordu.AKPnin, CHP ile "zina" hükmü için anlaşması ve bozulması da 24 saat parantezi içinde olmadı mı?Ama...Bu 24 saat gerçeği, siyasetin kaygan zemininde yaşanabilecek sürprizler içindir.Yoksa verilen sözler için değil.Siyasette verilen sözler, liderlerin, iktidarların, partilerin, devletlerin referanslarıdır.Sicillerine işlenir.Geleceklerinin "güven teminatı" ya da "güvenilmezlik ipoteği" olabilir.Bu son olayda, ne CHP, ne medya, ne AB durup dururken AKPye bir şeyler dikte etmedi.AB ile uyum için yeni TCK tasarısını görüşmek üzere AKP, TBMMyi olağanüstü toplantıya çağırdı.Zina maddesi yoktu.Bu maddeyi, durup dururken gündeme taşıyarak, tepki çığları oluşturan AKPdir. Ancak...Başbakan R.T. Erdoğan, daha o zaman "AB, içişlerimize hangi cüretle karışmaya kalkışıyor" diyerek tavır koysaydı... Tepkiler gene sürerdi fakat "sözüne güvenilir olmak ya da olmamak" tartışması açılmazdı.Oysa...Şimdi durum farklı.CHP ile anlaşan AKPnin ikinci adamı Gül.O zaman birinci adam Erdoğanın hiç sesi çıkmıyor. Bir tür AKPnin ve iktidarın kurumsal onayı oluyor bu.Aradan 48 saat geçiyor.Yasa tasarısının tüm maddeleri çıkıyor ve tam yürürlük maddeleri sırasında geri çekiliyor.Erdoğan kükrüyor:"AB içişlerimize ne karışır?"İşte bu tavır "güven referansını" gündeme taşıyor.Bu süreçte şu soru bile minimal kalıyor:"Bu sözleri, Ankarada Verhaugen uyardığı zaman, ona neden söylemediniz? Abdullah Gülün, Cemil Çiçekin ve Köksal Toptanın CHP ile anlaşmaları geçerli değildir, iktidarımızı bağlamaz diye neden karşı çıkmadınız?"Bu sorular ve cevapları, AKPyi aşmakta ve "Türkiyeye güvenilir ya da güvenilmez" tartışmasını yaratmakta.Asıl sorun da bu.Erdoğan, AKP tabanının küçük parseline, kendini ve Türkiyeyi teslim etmemeli. g.civaoglu@milliyet.com.tr Dün dündür mü?