Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Abdullah Öcalan'ın ve yandaşlarının hayallerinden bir kesit...
Yaser Arafat, 14 Kasım 1974 sabahı, saat 5:00'te, New York'un Kennedy Havaalanı'na indi.
Hemen, olağanüstü güvenlik önlemleriyle helikoptere bindirildi ve Waldorf Astoria Oteli'nin çatısına indirildi.
Daha sonra, BM kürsüsüne çıkacak ve konuşacaktı.
FKÖ'yü, dünyanın her yerinde meşru hale getirecekti.
BM Genel Kurulu'nda, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkını destekleyen karar çıkacaktı.
Salona girdiğinde, onu davet etmiş olan 115 ülkenin delegeleri tarafından ayakta alkışlandı.
Yaser, kollarını muzaffer bir edayla kaldırdı.
Böylece, tabancasının kabzası ortaya çıkıyordu.
"Ben, Kudüs çocuğuyum. Ben bir asiyim. Benim davam, özgürlüktür
Elimdeki bu zeytin dalının düşmesine izin vermeyin" diye haykırdı.
Elinde zeytin dalı, koltuğunun altında ise tabanca(!)

Arafat'a bu yolu açan etkenleri sıralayalım:
"1- İsrail'e karşı Arapların ezilmediği Kipur Savaşı'na katılmıştı ve Filistin halkının tek temsilcisi kabul edilmişti.
2- Araplar, Batı'ya, 1974'te ilk petrol şokunu yaşatmışlardı.
Batı ekonomisi çökmemek için Arap petrol şeyhlerinin, diktatörlerinin önünde dize gelmişlerdi.
3- Bu petrol guruları ise, Yahudilere karşı İslam dayanışması başlığı altında, Arafat'ın arkasındaydılar.
4- Rusya ve üçüncü dünya ülkeleri de, onu destekliyorlardı."
İşte bütün bu nedenlerle, Arafat'ın BM'ye davetine karşı oy kullanmış olan ABD, bu istemediği konuk için 700 bin dolarlık bir güvenlik bütçesi ayırmıştı.
Üstelik...
Arafat'ın elinde, 10'dan fazla ABD vatandaşının kanı vardı.

İşte, "Apo'nun silahı bıraktığı ve siyasallaşma sürecinin başlayacağı" gibi dekoratif söylemin arkasındaki (darı ambarı!) hayal budur.
Sonunda, Arafat'ın, İsrail adına İzak Rabin ile el sıkışması sahnesine kadar varan düşten gerçeğe bir gezginlik.
Öcalan'ın da bu süreci yaşaması, içeride ve dışarıda bazı dillerin altında gizlenen bakladır.
Gerçi...
Durum çok farklıdır.
Örneğin...
Arafat'ın iddiası, işgal altındaki Filistin topraklarıdır.
Türkiye'nin ise, Misak - ı Milli hudutları içindeki toprakları, bir ve bütün olarak, Lozan Antlaşması'yla uluslararası meşru ve değişmez bir gerçektir.
Apo'ya, kim dünyadaki Kürtlerin temsilciliğini vermiştir ki?
Apo'ya muhatap olacak bir siyasi iktidar düşünülmez bile...
Ve, Öcalan'ın arkasında Batı'ya diz çöktüren hangi petrol şoku ve hangi petro dolar yığınları vardır?
Ama...
Türkiye için çok yönlü karanlık tezgahların kurulduğu da bir gerçektir.
Öcalan için gerçekleşme şansı olmayan bu hayalinin, hiçbir zaman hayata geçmemesinin temel koşulu, Türkiye'nin sağlam basması, güçlü olmasıdır.
Türkiye'nin güvenlik güçleri bu başarıyı, ulusumuza ve tarihimize armağan etmişlerdir.
Dün, TBMM'nin ittifakla aldığı karar da, bu bakımdan çok yerindedir.
Şimdi...
Kuvvetin yanı sıra, son çeyrek yüzyılda değişen dünyanın yeni insani boyut ölçütlerini de uygulamalıyız.
Öcalan için Arafat hayalleri, bu ülkenin yurtseverleri ve dostları için ise, alarm olmalıdır.

İtalya'nın Başbakanı, Cumhurbaşkanı, ellerinde 30 bin kişinin kanı olan bir kişiye siyasal sığınma hakkı vermekten söz edebiliyor.
Üstelik...
Bunu, "Avrupa'nın büyük hukuk geleneği" olarak dile getiriyorlar.
Hangi hukuk?
1957 tarihli Suçluların İadesi Sözleşmesi'nde, iki ölçüt dikkate alınır.
1- Suçlu, hangi ülkenin vatandaşıdır?
2- En çok suçu hangi ülkede işlemiştir?
ABD'nin dün yaptığı "Öcalan, Türkiye'ye iade edilmeli" açıklamaları, işte bu hukuk ölçütlerine dayalıdır.
1975 tarihli ek protokolün birinci maddesi ise, "insanlık suçlularına siyasi sığınma hakkı verilemeyeceğini" öngörüyor.
Öcalan'ın başında bulunduğu PKK, bugüne kadar 440 sivil öldürmüş.
Bunlardan 700'ü kundaktaki çocuk.
İsim isim bilinen bu cinayetler, insanlığa karşı suç tanımının en dramatik, en utanç verici kanıtlarıdır.
"İç savaş" gibi sözde savunmalara karşı...
Şehitlerimizi saygıyla ve şükranla anıyoruz ama Roma'ya gönderilecek dosyada bu bebelerin, sivillerin isimleri, kanlar içindeki fotoğrafları yer almalıdır.
Bu durumda, İtalya - eğer o ülkede hukuk varsa - Öcalan'a siyasi sığınma hakkı veremez... Türkiye'ye iade etmezse, Suçluların İadesi Sözleşmesi'nin 6. maddesi gereğince, Öcalan'ı kendisi yargılamak zorundadır.
Aksi halde, Türkiye, İtalya'nın Lahey Adalet Divanı'nda yargılanması için başvuruda bulunabilir.
Ve, son söz...
"Artık, silahı bıraktım" demekle, Öcalan nasıl bu insanlık suçlarından arınabilir?
"Cezasız suç olmaz" ilkesi, hukukun temelidir.






Yazara E-Posta: g.civaoglu@milliyet.com.tr