AKP bir kez daha MHP’nin oyununa gelecek mi? Son ayları hatırlayın...
“Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi için Meclis oturumuna katılacağını” açıklayarak, AKP’ye makas değiştirtmişti.
Pek de istekli olmayan Başbakan Erdoğan’a başka seçenek bırakmamıştı.
Erdoğan’ın “Velev ki türban siyasi simge olsun” diye yaptığı çıkışı ise, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Buyurun, türbana yeşil ışık yakan anayasa değişikliğini Meclis’e getirin, biz de oylarımızı veririz” diyerek yanıtlamıştı.
Bu süreç, Erdoğan’a ve AKP’ye çok pahalıya mal oldu.
Anayasa Mahkemesi’nin 1’e karşı 10 oyla “AKP’yi siyasal İslamın odağı” gösteren kararının önemli etkeni işte o “Velev ki siyasi simge olsun” söylemi ve anayasa değişikliğidir.
Anayasa değişikliğinin Anayasa Mahkemesi’ne takılması da cabası...
MAZLUMU OYNAYAMAZMHP’nin AKP’ye Serdar Ortaç’ın bu yazın “hit” şarkılarından “Hayat beni neden yoruyorsun?” dizesini söyletecek çıkışlar dizisi yeni stratejiyi işaretliyor.
MHP, TV ekranlarında ve meydanlarda AKP’nin “mazlum” rolü oynamasına olanak bırakmıyor.
Örneğin...
“Bize istediğimiz cumhurbaşkanını bile seçtirmediler” ve “Üniversitede başörtüsünü serbest bırakacak anayasa değişikliğini parlamentodaki tatlısu demokratı diğer partiler engellediler” söylemlerinin önü kesildi.
Şimdi... AKP, yeni anayasa virajında da birden MHP’nin önüne çıktığını gördü.
MHP, “Parti kapatmayı zorlaştıran ve Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerini kısıtlayan anayasa değişikliğini getirin, 70 oyumuzla destekleyelim” mesajını veriyor.
En netameli konulardan biri.
AKP’nin başını aylarca çok ağrıtacak, yeni dertler açabilecek bir macera...
Bahçeli üstelik, “parti kapatmak yerine parti yöneticilerinin cezalandırılmasını, dokunulmazlıklarının kaldırılmasını, kapatmayı öngören anayasa değişikliklerini” de öneriyor.
Bu da AKP’lilerin hiç işine gelmez.
Ne var ki... AKP’yi gene duvara sıkıştırmakta.
Bakalım bu kez de AKP oyuna gelecek mi?
Elbette demokrasinin çağdaş standartlarını yansıtacak, kendi içinde tutarlı bir yeni anayasa genel istek.
DEMİREL’İN BEYNİ
“Güneş Haftası” bağlamında gazetelerde ve TV’lerde “temiz enerji güneş” eksenli yayınlar yoğun.
Örneğin... Güneş enerjisi panelleri devreye girerse, sadece Sahra Çölü’nün yüzde 1’lik alanına düşen güneş enerjisi bile tüm dünyanın enerji potansiyeline sahip.
Kendi sınırları içindeki coğrafyaya düşen güneş enerjisi, Türkiye’nin tükettiği enerjinin 5 bin katı...
Japonya, ABD, Avrupa ülkeleri şimdiden güneş panellerini yayan bir programı uygulamaya başladılar.
“Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya güneş enerjisi nakledecek yüksek gerilim hattı kurma projesi“ üzerinde çalışılıyor.
Peki bu konuda daha 1950’nin sonlarında “Barajlar Kralı” diye anılan, enerji gurusu 9. Cumhurbaşkanı Demirel ne diyor?
İşte kâğıda, kitaba bakmadan bir nefeste doğaçlama anlattıkları:
‘Hâlâ karbon çağını yaşıyoruz. Karbon kökenli petrol kaynakları 50 yıl, doğalgaz kaynakları 60 yıl, kömür kaynakları 100 yıl için yeterli.
Ama... Karbon kökenli bu yakıtlar ekolojik dengeyi mahvediyor.
Bu nedenle insanlık yeni ve temiz enerji kaynakları bulmaya, kullanmaya zorunlu hale geldi.
Rüzgâr enerjisi, nükleer enerji ve güneş enerjisi ile ikame enerji arıyor.
Dünyanın 410 katı büyüklükte ve dünyamıza 1 trilyon 200 milyar mil mesafedeki güneş müthiş bir enerji kaynağıdır.
Ancak... “Güneş enerjisini elektrik enerjisine çeviren teknoloji” hâlâ bulunmuş değil. Buna uğraşılıyor.
Şimdilik sadece su ısıtılarak kullanılabiliyor.
Güneş enerjisinden hidrojen üretmek aşamasına gelindi. Hidrojen yakılacak.
Yani dünya “karbon devrinden hidrojen devrine” geçiş hazırlığı içinde.
Yerküre, “6 milyar nüfusu bu ekolojik tahriple taşıyamam” diye feryat ediyor ama 2050’ye kadar 2.5 milyar nüfus daha gelecek.
Türkiye’yi yönetenlere ve meseleleri anlayabilenlere sesleniyorum. Üniversitelerde konuşmalar yaparak herkesi uyarmaya çalışıyorum.
Fazla nüfus, ekolojik tahrip, tasarrufa kulak tıkayan enerji savurganlığı büyük tehdittir.