Kopenhag dönüşü, uçakta
Galatasaray Başkanı Faruk Süren anlatıyor:
"Uzatmalar da bitip, sonuç penaltılara kalınca, Arsenal Başkanı 'siz kazandınız. Bizimkiler penaltı atamazlar'
dedi."Anlaşılıyor ki...
Daha penaltılar başlamadan
Arsenal'in zirvesinde maç kaybedilmiş.
Peki...
İlk penaltıyı atan
Ergün, ne diyor?
"Zaman, birkaç saniye durdu. Top ağlara takılınca, yaşam gene başladı."Fatih Terim, neden penaltılarda ilk vuruş için
Ergün'ü seçti?
Ergün anlatıyor:
"Fatih Hoca, daha Ümit Takımı'ndayken, penaltıları bana attırırdı."Penaltılar,
Galatasaray'ı,
Avrupa'nın en büyüğü yapan altın vuruşlar...
Shakespeare'in
"olmak ya da olmamak" söyleminin kenti
Kopenhag'da
Galatasaray, meşin yuvarlağa
5 vuruşla bir bakıma bu dramatik sorguyu yaşadı:
"Tarihe en büyüğü yazmak ya da yazmamak..."Zor karar
Penaltıyı atacak diğer dört ismi,
Fatih Terim nasıl seçti?
Galatasaray'ın psikoloğu
Turgay Biçer'in gözlemi şöyle:
"Ergün, Ümit, Popescu, takımın en serinkanlı oyuncuları.Üçü de savunmadan.
Zaten savunmada oynuyorlar. Topu kesen, oyunu durduran, sonra oyunu yeniden kuran misyonun adamları...
Sinir sistemleri çelik gibi.
Terim Hoca, seçimini bu nedenlerle yapmış."
Peki ya
Hakan Şükür?Cevap:
"O gol adamıdır. Ondan gol şansı esirgenmezdi. Atmalıydı. Attı."Yani bu başarı, mantık, duygu, sezgi yumağı...
Hakan da anlatıyor:
"Penaltılar atılmadan önce santra yuvarlağında toplandık.Orada tüm insanlarımızın duasını hissettim. Gittim vurdum."
Allah'la yalnız
Peki...
Maçın en iyi oyuncusu seçilen ve
Arsenal penaltıları karşısında tek adam olan kaleci
Taffarel, o kritik dakikalarda ne düşünmüş?
"Kale çizgisinde Allah'la baş başaydım" diyor.
Taffarel gerçekten muhteşemdi.
Ama...
Sadece o değil.
Hepsi.
Örneğin
Hagi...Adeta futbol baletiydi.
Okan kırık parmakla,
Bülent sancılı omuzuyla,
Popescu 8 dikişli ayağıyla
Arsenal'e kök söktürüyorlardı.
Hepsi, sahip olduklarının son zerresini sahaya koydular.
Şampiyonluğu söke söke aldılar.
Galatasaray'ı bin yılın
Avrupa şampiyonu yaptılar.
Lekeler
Maçtan sonra
İngiliz gazetelerinden bazıları magazin kokan başlıklar attı.
"Öldürmeye geldiler."Ya da...
"Kanlı kupa" gibi.
Bizler de ne başlıklar atabilirdik!
Kaldığımız otelin karşısında bir
İngiliz pubı vardı.
Holigan serseriler, saatlerce bize küfür ettiler, el işaretleri yaptılar.
Bizi maça götüren, sonra getiren otobüse ve otelin kapısına gelerek bela aradılar.
Ellerinde kırılmış bira bardakları, kırık bira şişeleri vardı.
Yayındaki
Türk gazetecilere, kameraman arkadaşlarımıza saldırdılar.
Ama...
Elbette bu serseriler,
Arsenal izleyicisi değildi.
İngiltere'yi de temsil etmiyordu.
Keşke
İngiliz medyası, tiraj ve reyting peşinde koşan ucuz popülizmi bir yana bırakıp,
Kopenhag'da adam bıçaklayan, küfür eden, hadise arayan birkaç lümpeni,
Türkiye gibi göstermek yanlışlığına düşmeselerdi.
Sonuç
Uçakta dönerken,
Avrupa Şampiyonluğu Kupası'nı okşamak, öpmek gibi bir ayrıcalığım oldu.
Aslında...
Bütün
Türkiye'nin...
Hatta üçüncü dünya ülkelerinin yayınlarına bakılırsa,
Atatürk tarafından emperyalizme karşı yakılan meşalenin ışığında, tüm mazlum ulusların onurlarına hayat öpücükleriydi bu.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr