Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Balyoz davasında son tutuklamalarla birlikte 100 bin askerin “asli komutandan yoksun olduğu” yolundaki karışan kafaların üzerine düşen “çiğ bir ışık...”
Geriye sarıp yeniden düşündürtüyor.
Sürecin “tavrı net” kalemlerinde bile “sorgulamalar” dikkat çekici birer “artı...”
Dün yayınlanan gazetelerden 2 köşe yazısını bu anlamda sunuyorum.
Önce TARAF’da Demiray Oral’ın köşesinden bazı satırlar.

BALYOZ VE İÇİMDEKİ O SIKINTI
Fazla alıngan değilimdir, çok şükür paranoyak da...
Ama birkaç gündür karşılaştığım insanlar gözümün içine bakıyorlar adeta.
Manasız bakışmalarımız giderek uzuyor.
Bunun üzerine kimileri küçük zarflar atmaya başlıyor, tepkimi anlamak maksadıyla,
Herhalde Balyoz’da 163 askere tutuklama kararı çıktığı için ruhumda havai fişeklerin patladığını sanıyorlar.
Ve yeterince dikkatli bakarlarsa, kutlamayı izleyebileceklerini düşünüyorlar.
Oysa vaziyet hiç de öyle değil.
Evet, bir yandan memlekette ilk kez bir darbe teşebbüsü davasının ciddiyetle yürütülmesinden dolayı gayet memnunum.
Çünkü bu süreci başından beri takip ettim ve naçizane kanaatim o ki, ordunun içinde AKP hükümetini devirmek için kurulmuş bir cuntanın varlığından şüpheye mahal yok.
Balyoz planı semineri de yapılacak o darbenin ciddi bir tatbikatı...
Sıkıyönetim ilanı için yaratılacak kaostan, kurulacak milli mutabakat hükümetinde yer alacakların isimlerine kadar tüm ayrıntılar planlanmış.
Buraya kadar her şey, “Ali bak bu darbe” kıvamında net.
Fakat itiraf ediyorum, bir yandan da içimde ciddi bir sıkıntı mevcut.
O sıkıntının kaynağı, Balyoz planında yer alan kimi çelişkili bilgilerin yadsınamayacak varlığı.
Ve vicdanım bana şu soruyu soruyor: Ya Balyoz dosyası bir şekilde şişirilip asıl plana eklemeler yapıldıysa ve bu nedenle tek bir masum bile sanık haline gelip bugün cezaevine girdiyse?
Bu soruya, taraf olmanın şehvetine yenik düşüp vicdanı nasır tutmamış hiç kimse, “ne yapalım onlar da darbecilik oynarken düşünselerdi” kıvamında bir karşılık veremez.
.....................
Meselenin hallolmasını istiyorsak eğer, bu konuda ilk görev yargıya düşüyor.
Balyoz kovuşturmasını kılı kırk yaran bir titizlikle yürütüp, olabilecek mağduriyetleri en aza indirmeleri lazım.
Elbette medyanın da davayı kuşkulu hale getirme çabalarına hizmet etme ya da Balyoz dosyasındaki her satırı kayıtsız çarksız doğru kabul etme tavırlarını terk etmesi gerekiyor.
.....................
Star’da Şamil Tayyar dünkü yazısının sonundaki şu satırlar da aynı kaygının kapısını aralıyor.

IŞIK PAŞA İSTİFA EDER Mİ?
Sadece şu kadarını söyleyebilirim; tutuklamaların rekor düzeyde olmasını biraz tuhaf buldum, umarım yanılırım.
Sakın ola, Balyoz davasını küçümsediğim anlaşılmasın.
Sürekli söylüyorum, Balyoz, Ergenekon’dan daha büyük bir davadır ve sonuna kadar gidilmelidir.
Ancak unutulmasın, her dava gibi Balyoz da bir hukuk davasıdır, intikam davası değil...‘
....................
Hangi görüşten olursa olsun “demokrasi ve hukuk devleti” ortak paydasında olanlar elbette darbe iddialarının aydınlanmasını içtenlikle ister.
Bunun yeri de yargıdır.
Ancak...
Hukuk devletinde “amaç” kadar “araç” da önemlidir.
“Ciddi” kanıt oluşturdukları izlenimi veren “karinelerin” yanı sıra “gerçek dışı” oldukları belgelerle ortaya konan suçlamalar da var.
Bunlar karşısında “taraftar ruhuyla tezahürat” değil “tarafsız müşahidin titiz gözlemciliği” ortak aklın yoludur.

Haberin Devamı

KIRMIZI ODADAN NOTLAR
Yok Böyle Dans’ın son gecesi...
3 finalist çiftin yanı sıra yarışmaya katılmış olanlar, hep birlikte gene “kırmızı oda”daydık.
Özlemişiz...
Kucaklaştık...
Ama...
Bir eziklik vardı içimizde.
Telaffuz edilmeyen fakat hissedilen...
Programın başındaki sunumda Acun Ilıcalı hepimizin duygularını yansıttı.
Defne’nin yarışmadan çekimlerini gösteren VTR kırmızı odadakilerin gözlerini yaşartmıştı.
Özellikle Defne’nin partnerinin gözlerinden yanaklarına damlalar yuvarlanıyordu.
Kimsenin yüzüne bakmıyor, kimseyle konuşmuyordu.
Gözleri ekrana kilitlenmişti.
Böyle bir duygu yüklü ağır psikolojiden, yarışmaya geçebilmek kolay değil.
Acun yüreğinden yükselenleri seslendirdi ve “sorabilseydik, Defne bu gecenin çok güzel gecesini istediğini söylerdi” diyerek düşüş halindeki gecenin metabolizmasını yükseltebildi.
Sonrasında tırmanış sürdü.
Kırmızı odaya da hareket geldi.
Nauma partneriyle futbol oynuyordu.
Azra herkese gidiyor, şakalaşıyordu.
Eda “hiç eleme olmasa ve hepimiz 13 hafta birlikte olsaydık keşke” diyordu.
Sıra kendilerine gelirken finalistler prova yapıyor, kas gevşetiyordu.
Çiftler birbirlerine takılıyorlardı.
Hele 3. turda “artık yapacağımızı yaptık, bu turda keyfini çıkaralım” havası vardı.
Acun bu programla yıllar sonra değeri daha da anlaşılacak bir katkıda bulundu.
Elbette “0-6 yaş işitme engelli çocuklar için okul” çok önemli proje ama milyonlarca çocuğa ve gence dansı sevdirdi.
“Kalaşnikof, dağ, kan, ağır abilik, mafya” görüntü bombardımanıyla beyinleri zehirlenen çocuklara ve gençlere dansın “müzik, ortak sorumluluk, karşılıklı uyum, estetik, beden dili” kültürünü sunmak anlamlı hizmettir.