AAnayasa Mahkemesi’nin “AKP’yi kapatma davası için pazartesi görüşmelere başlama kararı”, şu kör dövüşünde bir “round” arası oluşturabilir.
Bu bağlamda bir örnek vereyim.
Yeni Şafak’ta Fehmi Koru benim 19 Temmuz 2008 tarihindeki yazımı “komplo teorisi” diye tanımlamış. Dahası kendinden menkul kerametiyle “AKP’nin kapatılmasını istediğimi” iddia etmiş.
Neresini düzelteyim?
1- İşaret parmağı birisini itham ederken, baş parmak da geriye kıvrılarak kendini gösterir .
“Komplo teorisi” iddiası da öyle. Benim satırlarım sadece “siyaset analizi” idi. O nedenle “belki de yanılıyor olabilirim” ihtiyat notunu düşmüştüm.
“Komplo teorisi” iddialarının adresi ise yıllardır Fehmi Koru ve onun hologramı Taha Kıvanç’tır. Kendileri de bunu çok kez yazdılar.
2- Bugüne kadar tek satırımda dahi “AKP kapatılmalıdır” ifadesi yer almamıştır. Yazılarımın hepsi birbiriyle tutarlıdır ve “bir hukukçu olarak, yargı sürecinin etki dışı bırakılması” görüşünü vurguladım.
Bu tavrım sadece şu son AKP’yi kapatma davası ile sınırlı değildir.
Örnek vereyim:
20 Eylül 2002’de, Recep Tayyip Erdoğan’ın seçilmesinin engellenmesi üzerine bu köşede yayımlanan yazımdan birkaç satır şöyleydi:
Erdoğan’ın görüşlerini hiç paylaşmadım... Fakat hukuk zorlamalarıyla önünün kesilmek istenmesi yanlıştır.
Hukuk hepimize lazım.
Erdoğan’ın mahkum olduğu TCK 312 ‘deki fiil, bu maddede yapılan değişiklikle artık suç olmaktan çıktı. Yasa değişikliği ile suçun aslı ortadan kalktığına göre göre ona bağlanmış “seçilme yasağı” da kalkmış sayılmalıdır. Erdoğan ile uğraşmak yerine, AKP’nin seçeneğini oluşturacak büyük ve güven verici kucaklaşmaya direnmek neden?
Yani... Tavrım sadece bugün değil. 2002’de Erdoğan’dan seçilme hakkı esirgendiği zaman da hukuk ve demokrasi ağırlıklıydı. Şimdi de Anayasa Mahkemesi’ne yani yargıya güvenmek gerektiği inancındayım.
Koru, “Nedenini bilmiyorum ama AKP’nin kapatılmayacağı hissine kapılmış” diyor.
Eğer Amerika’nın Eski Büyükelçisi Mark Parris bile bu görüşe varmışsa yarım yüzyıla yakın süredir siyaset yazan ve soluyan benim de politika duyargalarım elbette bir şeyler algılamış olmalı...
AKP için şu ya da bu yöndeki karar değil beni üzen, siyaset rüzgârlarıyla rota çizerken bizim mahallede insan ilişkisi değerlerinin de kuru yapraklar gibi savrulması olur.
Bizim ise, Erdoğan ve AKP için rotamız, 2002’de neyse, şimdi de aynıdır.
Pusula ibresi, “laik, demokrat, hukuk devletini” gösterir.
AVM’ler
Bir de ilginç saptaması var.“Oktay Ekşi ve ben 6 yıl öncesine kadar bugünkünden daha iyi bir hayat yaşamıyormuşuz. Gidebileceğimiz düzeyi hayli yüksek çok fazla restoran varmış bugün. Her istediğimizi anında bulabileceğimiz büyük alış veriş merkezleri ve butikler açılmış, açılıyormuş.
Hayat tarzlarımıza karışan yokmuş; Her marka içkiyi rahatça satın alabiliyormuşuz.
Mesleklerimizi özgürce ifa edebiliyormuşuz.
Eleştirilerimizi hapse düşme tehdidi olmaksızın korkusuzca ifade edebiliyormuşuz.
Peki neden AKP’nin kapatılmasını istermişiz?”
Bu “AKP’nin kapatılmasını istemek” kerametinin yanlışlığını yukarıdaki satırlarda ortaya koydum.
Hapis tehdidi olmaksızın yazmaya gelince hakaret, aşağılama tarzım değil, ayrıca bütün yazılarımı hukukun süzgecinden geçiririm. Tereddütüm olduğunda hukuktan hocalarıma danışırım. Büyük söylemiyorum ama yazıda tutulacak kulp bırakmam.
Şu AVM’ler meselesine gelince...
Bir iktidarı desteklemenin ya da karşı çıkmanın böyle bir ölçütünü hiç düşünmedim. Tanıdığım Fehmi Koru’ya da yakıştırmam.
Yakıştırsam, “AKP iktidara geldiğinden bu yana Koru’nun tırmanan gelir grafiği” için Reha Muhtar’ın iddiasını ve yazdığı rakamı referans gösterirdim.
Bunları konuşmak, çıtayı düşürmek ayıp olmuyor mu?
ZÜLFÜ’NÜN SEÇİMİ
Bodrum Antik Tiyatro’da Zülfü gene bir devdi.
Mikrofonu eline alıp söylemeye başladığında dağ gibi bir adam oluyor.
Onun efsane gibi türküleriyle zaman aktı gitti.
11 Eylül sonrasındaki ağıtı ile global bir ayin oluşturan Jocelyn B. Smith, Zülfü’nün türkülerini cazla harmanlayarak muhteşem söyledi.
Zülfü’nün siyaset kirlenmesinden kaçmak ve kesin dönüş yapmak için sanat gezegeninden yurttaşlık hakkını istemesini hiç yadırgamıyorum.