BİRAZ hukuk konuşalım...
Örneğin Anayasa ve türban...
Oradan...
Sincan.
Anayasa Mahkemesi, 1989 yılında bire karşı 10 oyla, yüksek öğrenim kurumlarında türban katılmasını serbest bırakan 2547 sayılı yasanın ilgili maddesini iptal etmiştir.
1991'de 2547 sayılı yasaya, bir madde yeniden eklendi.
Bu kez, sadece yüksek öğretim kurumları ve üniversiteler değil, "herkes" için türban dahil, giyim serbestisi geliyordu.
Maddede "herkes istediği gibi giyinir" denilmekteydi.
Anayasa Mahkemesi, gene bire karşı 10 oyla bu maddeyi de reddetti.
Ve yorumunu da yaptı.
Açıklama şöyleydi:
"Bu yeni kural, üniversite ve yüksek öğrenim kurumlarında türban giyilebilmesine olanak tanımaz.
Böyle anlaşılmalıdır. Anayasa Mahkemesi'nin 1989 yılındaki iptal kararı, aynen yürürlüktedir."
Anayasa Mahkemeleri'nin yorumlu ret kararları, iptal hükmündedir.
Yani...
Türban serbestisini öngören hükümler, Anayasa Mahkemesi tarafından iki kez iptal edilmiştir.
ŞİMDİ Türkiye'deki 61 üniversite ve yüksek okulun, sadece 2'sinde...
O ikisinin de, birkaç fakültesinde uygulanan türban yasağına dönelim.
Bu durum, açık Anayasa ihlalilidir.
Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği ve yürürlükte görmediği bir yasa hükmüne göre "türbanın yüksek öğrenim kurumlarında serbest bırakılmış olması Anayasa suçudur."
Çünkü...
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrası şöyle der:
"Anayasa Mahkemesi kararları, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar."
Üniversite ve yüksek okullar da tüzel kişiliklerdir.
Yönetimleri Anayasa'nın 153. maddesi kapsamındadır.
Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına uymak zorundadırlar.
Bunlardan eğer bir kısmı - hatta büyük bölümü olan 59'u - Anayasa Mahkemesi kararını uygulamıyorlar ise, hukukun dışına taşmaktalar.
Fiili bir durum yaratarak, Anayasa Mahkemesi kararını uygulamamak hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.
Türban konusunun yararı ya da zararı ayrı bir konu.
Üniversitelerle devlet kurumlarının birbirinden farklı mı, yoksa aynı mı uygulamaya girmeleri de tartışılabilir.
Çünkü bu tartışmalar siyasidir.
Fikirler çarpışabilir.
Ancak...
Hukuk devletinde mahkeme kararları tartışılmaz... Uygulanır.
Bu hukuk kaosunu çözümlemek, iktidarın görevidir.
Aksi halde, hukuk dışı durumun sorumluluğunu paylaşmış olurlar.
Bu hükümet konuyu karara bağlamalı ve Meclis'e getirmelidir.
ANAYASA'nın 174. maddesi 8 kanunu özel korumaya almıştır.
"Bu yasaların, Anayasa'ya aykırılığı iddia edilemez, öyle anlaşılamaz ve yorumlanamaz."
Bunlardan 8'incisi Kıyafet Kanunu'dur.
Yani...
1934 tarihli ve 2596 sayılı "Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun..."
Türban ya da benzeri giysiler bu kapsamdadır.
O konularda değil kanun çıkarmak, hele hükümetin düşündüğü gibi bir kararname, ilk Anayasa Mahkemesi toplantısında iptal edilmeye mahkumdur.
Tek yol, Anayasa'nın değiştirilmesidir.
Yani, yeni bir Anayasa... Ve yeni bir halk oylaması.
Anayasa'nın korumaya aldığı diğer yasalara bakıyorum. Aralarında Eğitim Birliği Yasası...
Tekke ve zaviyelerle, türbelerin kaldırılmasına; Şeyh vs. gibi bir takım ünvanların yasaklanmasına ve iptaline dair yasa...
Medeni nikah...
Arapça harfler yerine, Türk alfabesinin harfleriyle eğitim.
Ve bazı giysilerin giyilemeyeceğine dair kıyafet yasası.
eğer bunları kaldırmak için Türkiye, yeni bir Anayasa'ya ve Anayasa oylamasına gidecek olursa...
Zaten herşey bitmiş demektir.
Atatürk Cumhuriyeti'ne ve çağdaş demokrasiye fatiha diye bir de geçici madde koyarlar.
Bu yapılamayacağına göre, hukuk devletinin gerekleri uygulanacak.
Ya da toplumsal uzlaşma için, yeni çözümler ve hukukta çıkış noktaları aranacaktır.
Toplumsal fay kırıkları ve çatışmalardan uzak, anlayış kuşaklarını hukuk iklimi içinde üretebilmeliyiz.
Ancak, bugünkü gibi hukukun göz göre göre çiğnenmesi çok yanlış.
Bu kapı bir kez açık kaldı mı... Hukukun diğer saflık varlıkları da kirlenir.
Biz hukuktan sözederken, Refah Partisi grubunda gulu - gulu'dan sözediliyordu.
Erbakan'a göre "geveze basın, gulu guluculuk yapıyordu."
Herhalde Sincan'da yürüyen tanklar, RP liderinin ve grubunun sinirlerini bozmuş olmalı.
Sincan'ın Refah Partili Belediye Başkanı hakkında DGM'nin gözaltına alma kararı, soğuk duş etkisi yapmış bulunmalı.
Oysa...
Hukukun ve Anayasa'nın sesi, tank sesinden daima daha yeğ tutulmalıdır.