Dün de, meslektaşımız
Hıncal Uluç'u yaralamaya azmettirmek iddiasıyla açılan davanın zaman aşımı nedeniyle düşmesi,
Alaattin Çakıcı tartışmalarını daha da alevlendirdi.
Konuya önce salt hukuk açısından yaklaşalım...
Hıncal Uluç'u yaralamaya azmettirmek suçundan açılan dava,
3 Mart 1994'de açılmıştı.
5 yıllık zaman aşımı süresi dolmuş bulunmakta.
Ceza Hukuku açısından yapılacak bir şey yok.
Dava, suçun işlendiği tarihte açılmış.
Daha sonra zaman aşımını kesecek ve sıfırlayacak hukuk aşamaları olmamış.
Çakıcı'nın yurtdışında olmasının zaman aşımını kesebileceği yolundaki iddialara gelince...
Bu hüküm,
devlete karşı ve
yurtdışında işlenmiş suçlar içindir.
Uluç davasında ise böyle bir durum yok.
Hıncal'ın yüreği bağışlayıcıdır.
Ama...
Ya kamuoyu vicdanı?
Meclis'te pankart açan
12 Hacettepe öğrencisi,
10'ar yıl hapse mahkum olmuşlardı.
Lise öğrencilerinin terörist diye yıllarca yargılandığı... Baklava çaldıkları iddiası ile çocukların hapis cezasına çarptırıldığı... Dersleri boş geçtiği için gösteri yürüyüşü yapan ve yaşları
12 yaşlarında olan öğrenciler hakkında
1,5 yıl hapis istemiyle dava açıldığı bir
Türkiye...
Hukuk ve adalet örtüşüyor mu?
Sorgu tartışması
Çakıcı'nın polis tarafından sorgulanmaksızın doğrudan
Kartal Cezaevi'ne gönderilişi de tartışılıyor.
Çakıcı üzerinde koruyucu bir kanat gerilmiş olduğu kuşkuları var.
Aslında...
Konuştuğumuz
Ceza Hukuku profesörlerine göre durum şöyle:
Tahkikat başka
sorgulama başkadır.
İlke olarak, savcı, hürriyeti kısıtlamamak koşuluyla,
- Çakıcı zaten tutuklu - sorgulamayı yapar.
Bunu, polise de yaptırtabilir.
Bunun ötesinde, idam cezasını öngörömeyen dosyalar hakkında da,
Adalet Bakanlığı, Fransa Adalet Bakanlığı'na başvurarak, dava açılabilmesi için olumlu görüş alabilir.
Çakıcı'yı
Fransa'dan sağlanabilecek olumlu görüş sonrası yargılayabilir.
Kısacası...
Hukuk süreci içinde adalete mesafe aldırmak mümkün.
Siyasi çatlak
Çete "baş"larının yurtdışında yakalandıktan sonra
Türkiye'de idam cezası olduğu için ancak
"sudan" ve
"sıradan" suç dosyalarıyla yargılanmak üzere iadeleri bağlamında da
Çakıcı, dikkatlerin odak noktası.
Çünkü...
Çakıcı ve diğerleri hakkında başka ağır suç iddiası dosyalarının davaya dönüşmesi için idam cezasının kalkması gerekiyor.
Böyle bir durumdan da
PKK'nın başı
Abdullah Öcalan'ın yararlanma olasılığı, iç siyaset tartışmalarını, gerilimi yüksek, duyarlı alanlara çekiyor.
Ecevit'in
Çakıcı ve onun gibilerine göndermede bulunarak,
idam cezasının kaldırılması yolundaki söylemleri, bu konuda çok hassas olan
MHP'de kuşkular yaratıyor.
Acaba
Alaattin Çakıcı ve onun durumunda olanlar gerekçe gösterilerek,
Öcalan'ı da kapsayacak bir
"idam cezasını kaldırma, hazırlıkları mı var" sorusu tartışılıyor.
MHP Genel Başkanı ve
Başbakan Yardımcısı Bahçeli'nin son
TBMM konuşması, işte bu çeşit olasılıklara karşı tepkidir.
MHP, "Öcalan'ın idam dosyası Meclis'e gelirse EVET oyu kullanacağını" açıklamıştı.
Bu tavrını sürdürüyor.
Ama...
Ortak hükümetin bozulmasına kadar gider mi?
Sanmıyoruz.
MHP'nin ve sağduyu sahiplerinin ortak görüşü,
Öcalan'ın idamı konusunun bir süre tartışma gündeminin dışında bırakılmasıdır. Serinkanlı ve sorumluluk bilinci ile
Türkiye'nin ulusal yararlarına en uygun tavrın saptanabilmesi için makul sürenin geçmesi gereğidir.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr