Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

MEHMET Ağar kırıktı...
"Birilerine rahat battı. Büyük kentler güven içinde. Herkes güven içinde sinemaya, alışveriş merkezlerine, lokantalara gidiyor. Gece evlerine kapanmıyorlar. Biz bunu yaptık" diyordu.
Yakınlardaki son konuşmalardan biriydi bu.
Dün Meclis Soruşturma Komisyonu'nda ve çıkışta verdiği mesaj da bu doğrultudadır.
Türkiye elbet "beyaz zambaklar ülkesi" değil.
Ancak...
Terörle mücadelede çok mesafeler alındığı da bir gerçektir.
Büyük şehirlerde şok etkisi olan birkaç nokta eylem dışında örgütlü şiddet ve kan, kırsal yörelere, Güneydoğu'nun dar alanına çekilmiştir.
Hatta... Diyarbakır, Batman, Lice gibi merkezler dahi, bugün güvenlidir.
Güneydoğu'da bir zamanlar indirilen işyeri kepenkleri, yeniden açılmıştır.
Yolların büyük bir kısmı güvenlidir.
Habur kapısının açılmasından sonra, yörede ticaret canlanmıştır.
Bütün bunlarda Mehmet Ağar'ın, Ünal Erkan'ın çabaları yadsınamaz.
Zaten DYP'yi 1995 Genel Seçimleri'nde Anavatan'la başabaş konuma getiren şu üç unsur vardır.
1) DP ve AP'den kalma geleneksel aile oyları.
2) Çiller'in, Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne taşımak iddiası.
Refah Partisi ile ortaklık yapmayacağı yolundaki taahhüdü.
3) Terörle mücadelede alınan mesafeler.
Yoksa...
Yolsuzluk skandalları...
Büsbütün bozulan gelir dağılımı...
5 Nisan ekonomik krizi ve işsiz kitlelerle herhalde oy toplanamazdı.
Konumuza dönelim...
Ağar'ın terörle mücadele konusundaki iddiasının yadsınamayacağını tekrarlıyorum.

ANCAK... Hukuk devletinde bazen herkes sorgulanma konumunda kalabilir.
Bu, demokrasinin gereği ve erdemidir.
Ağar da, hadiseyi böyle görmelidir.
Kendisine yöneltilen sorular, "neden hizmet ettin" değildir.
Bazı iddiaları, hukukun turnusol kağıdında gerçek rengini ortaya koymaktır.
Böyle bir testten geçmek Ağar'ın zoruna gitse de, kendine güveni ve iddiaların ağırlıktan yoksunluğunu adalet terazisinde kanıtlama olanağı, tesellisi olabilir.
Siyaset ve duyarlı görevler, bazen insanları zor geçitlere sürer. Kimileri bu elekten düşer... Yok olur... Kimileri kalıcıdır.
Öte yandan...
Ağar'ın da belirttiği gibi "Türkiye, 1920 yılının konumunda değildir. San Marino Cumhuriyeti de değildir.
Dimdik ve ayakta olan, değerli hukuk adamları ile en sağlıklı sonuçlara ulaşılacağına inanmalıyız."


BU arada "Türkiye müstemleke değildir. İtalyan savcılara şikayet edilemeyiz" gibi bazı derinlikten yoksun ifadelere de değineyim.
Eğer, geride kalan Pazar günü yayınladığımız DURUM'daki İtalyan Savcı Scarpinato'ya göndermeler yapılıyorsa...
İşte birkaç satır.
Scarpinato, buraya geldiğinde program öncesi kendisiyle Türkiye adaleti ve sorunları üzerinde konuşmaması için kesin görüş birliğine vardık.
Programı izleyenler görmüşlerdir ki...
Scarpinato, Türk hukuk sistemi ve güncel somut sorunlar üzerine tek kelime konuşmamıştır.
Hatta bu konuda daha da açık tavır almış, "Türkiye hakkında konuşmayacağım" demiştir.
Ayrıca...
Ona kimse Türkiye'yi şikayet de etmemiştir.
Sadece somut olaylarda İtalya'nın uygulamasının ne olduğu sorulmuştur.
Elbette bir televizyon tartışması mühendis cetveliyle sınır çizilerek süremez.
Çizginin bir yanına ya da öte yanına 1 - 2 kelime kaçmışsa da, en azından özen ve amaç çizgisi bu olmuştur.
Çabamız... Bizden daha önce benzer bir hukuk darboğazından geçen dost ülkeden deneyimleri Türkiye'ye taşımaktı. Yararlanılmasını sağlamaktı.
Nitekim...
Adalet Bakanı Şevket Kazan, programdan sonra telefon etti. "Şöyle bir soruyu soramadığını, öğrenip kendisine bildirirsem memnun olacağını" söyledi.
"Acaba İtalya'da Adalet Bakanlığı nasıl örgütleniyordu? Bakanlık bürokrasisi, savcı ve hakimlerden mi oluşuyordu?... Yoksa her meslekten yöneticiler, örneğin mülkiyeliler ya da idari bilimler fakültesi mezunlarından mı?"
İşte - hiç kompleksiz - bu soruyu soran hükümet ortağı partinin Adalet Bakanı'dır.
Demek "sömürgecilik" sendromuna düşmenin hiç gereği yok.
Elbette Türkiye'nin savcıları ve hakimleri son derece değerlidir.
Şu satırların yazarı da hukuk fakültesi mezunudur.
Bir bakıma onlarla aynı sıralardan yetişmiştir.
Biz, programda yargı adamlarımızın yeteneklerini tartışmadık. Çünkü o her türlü tartışmanın dışındadır.
Tartıştığımız nokta, yargı adamlarımıza tanıdığımız özgürlükler, maddi olanaklar, koruma, onların önündeki dokunulmazlık gibi Anayasal engellerdir.
Onların da çağdaş hukuk devleti olanaklarının sağlanmasıdır.