AKPM’nin (Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi) son kararı içi boş bir eldiven gibidir.
Tersyüz ederek gösterelim...
Bu meclisin eski adı da “Danışma Meclisi”ydi.
Yani...
“Yaptırımı” olmayan “tavsiye kararları” verir. AKPM’nin tehdit olarak havada salladığı “Türkiye’de demokrasinin denetime alınması kararı” böyle yorumlanmalı.
Orada 3 yıl boyunca gazetecilik yaptım. Kendilerinin de öteden beri şikâyetleri, “yetkilerinin olmayışı ve sadece tavsiye kararı alabilmeleridir.”
Asıl yetki, üye ülke dışişleri bakanlarından oluşan “Bakanlar Komitesi”ne aittir. Bakanlar yerine, çoğu kez “Strasburg’daki Avrupa Konseyi nezdinde üye ülkelerin büyükelçileri” toplanırlar.
Önlerine zaman zaman böyle netameli konular gelince, ya işi dalgalanmaya bırakırlar ya da çoğu kez ne zaman toplanacağı belli olmayan Dışişleri Bakanları Komitesi’ne...
Sonuç... Anayasa Mahkemesi’ndeki “kapatma davası” için bütün dış odaklar harekete geçirilirken, bu içi boş eldiven de fırlatılmıştır.
BAŞIMIZDAKİ ELMALAR
Bugün piyasadaki iyi reklamcıların çoğu Eli Acıman eğitimi almışlardır.
Okul değil, “usta-çırak” ilişkisidir bu.
Acıman öyle hovardaca kullanıldığı anlamda değil, gerçekten, Türkiye’de reklamcılığın duayenidir.
20 yıl önce, en pırıltılı günlerinde Ersin Salman’a reklamcılar için bir ödüllü yarışma fikrini açar. Bu fikri proje haline getirmesini ister.
Salman da, aklına güvendiği dostu Metin Deniz’e danışır. Düşünürler, “Kristal Elma” ödülü böyle oluşur.
Kristal, şeffaflığı simgeler, elma Guillaume Tell’in başındaki gibi hedeftir. Elmanın içindeki ok ise reklamın hedefini bulan mesajdır.
Yani “başarılı reklamın işlevi ve tanımı...” Hepimiz doğduğumuzdan bu yana başımızda elmalarla hedefiz.
Bu ödüller 20 yıldır veriliyor.
Mis gibi ter kokusu
Peki kristalin, elmanın ve okun ötesinde başarının nedeni? 85 yaşında olan Eli Usta’nın kızı Linda Acıman, sahnede babasının mesajını okurken bu sorunun da cevabını verdi: “Reklamda başarının yüzde 5’i yaratıcılık, yüzde 95’i terdir.”
Yani reklamcılıkta da diğer meslekler gibi çok çalışmak, çok ter akıtmak gerek. Eli Acıman beraber çalıştığı arkadaşlarını iyi motife edermiş.
Ersin Salman sahnede anlattı:“Eli Bey, zaman zaman odasının kapısını açar, bizlere, bu salon mis gibi ter kokuyor, iyi çalışıyorsunuz” dermiş.
Bunu dinlerken Fatih Terim’in maçlardaki sırılsıklam olan gömlekleri, futbolcuların sıksan ter akacak formaları gözümün önüne geldi.
Türkiye’nin en iyi reklamını yaptılar. Onlara da “Kristal Elma...”
3 güzelin harmanı
Bu yıl “Kristal Elma” gecesi için Bilgi Üniversitesi’nin Santral Kampusu seçilmişti. Bilgi Üniversitesi çatısı altında Reklamcılar Derneği ile koordinasyonlu “Reklamcılık Enstitüsü” faaliyete geçti. Yer seçimi anlamlıydı. Ayrıca mekân da güzel. İstanbul’un kalbinde böylesine geniş ve yeşil alanda, tarihi değerler ve modern anlayışın simgeleri bir arada harmanlanmış.
“Kristal Elma”lar sahiplerini buldu. Coşkulu, keyifli bir geceydi. Derneğin ve vakfın Genel Müdürü Ayşegül Molu Büyüm, müthiş disipliniyle bu zorlu işin de üstesinden gelmiş.
Solcular ve reklam
Birkaç genç reklamcıyla ayaküstü söyleştik.
“Biz solcuyuz ama kapitalizme hizmet veriyoruz diye iç sızımız var. Fakat hayret... Gene de bu işi acayip seviyoruz” dediler. Onlara “aynı söylemi yüzlerce defa başka reklamcılardan da duyduğumu” anlattım. Sözümü “Yaratıcılar genelde solculardan çıkar. Reklamcılığın sizin tercihiniz olduğunu düşünüyorsunuz ama aslında reklam sektörü sizi istiyor ve seçiyor” diye noktaladım. Ama... İtiraf edeyim ki, 1980 sonrası eğitim sürecinde depolitize edilen gençlik nedeniyle “liberalizmin tarihin sonu olduğuna inanan ne sağcı, ne solcu gençliğin” bu sektördeki payı giderek genişliyor.