Onlardan bir çiftle Cakarta'da yıllardır iş yapan ve sanatçılar, aydınlarla örülmüş bir sosyal çevreye sahip olan dostum Çetin Candan'ın davetlisi olarak cuma gecesi yemekteydim.Kadın Malezyalı... İnce kemik yapısını sarmış, yuvarlak fakat zarif hatları olan bir Asya güzelliğini yansıtıyordu. Şıktı. Kuala Lumpur'da lüks dünya markalarının satıldığı bir dizi işyerinin sahibiydi.Ama... Daha ötesinde, konuştukça fark edilen derinlikleri vardı. Örneğin... Osho disiplinini öğrenmişti. Çocukluğundan itibaren yoga yaparmış.Budist rahiplerin eğitiminden geçmiş.Evinde daha önceki lamaların ruhunu taşıdığı varsayılan çocuk lamayı konuk etme şerefi ona verilmiş.İş yönetimi için, "Tüm çalışanların iş güvenliği, işyerini sevmesi ve mutlulukları odaklı bir ilke sürdürüyorum. Daha az kazanıyoruz ama mutluluk en büyük kazanç" dedi.Birkaç yıl önce mide kanseri geçirmiş. Ölümden dönmüş.İyileşmesinde çağdaş tıbbın yanı sıra alternatif tıbbın, Budizm ve osho disiplininin, hayat sevgisiyle yaşama sıkı tutunmanın katkısını anlattı.Ama... Asıl ilginci... "İyi bir Müslümanım" demesiydi.Derin dekoltesi göğüslerini gizlemiyordu. Eteği yırtmaçlıydı."Bu nasıl iyi Müslüman görüntüsü" diye düşündüğümü algılamış olmalı ki, Müslümanlığını vurguladı: "İbadet de ederim. Hem de düzenli olarak..."Ne ilginç kişiliklerle karşılaşıyoruz.Düşündüm..."Acaba o nedir?"Malezyalı bir Müslüman mı?.. Bir Budist, bir osho inananı mı?Hem bunlardan söz ediyor hem de Formula 1'in Kualalumpur ayağında dünyanın en hızlı yarışçılarına verdiği davetlerden, New York'taki Nobu'nun, Londra'daki Hakasa'nın mönüsünden söz ediyordu.Ve... Orhan Pamuk'un Nobel Ödülü'nden... O bir dünya yurttaşıydı. İnsani değerlere ve insana bahşedilen en büyük armağan olan yaşama demir atmıştı.....................Yunan asıllı yakışıklı sevgilisi de masadaydı.Eski Dışişleri Bakanı Papandreu'nun çocukluk arkadaşı.Bir süre Washington'da Dünya Bankası'nda çalışmış. Sonra Endonezya'ya yerleşmiş, çok büyük bir fonun temsilcisi. O da yoga eğitiminden geçmiş.Aynı felsefe ve değerleri paylaşıyor.Öylesine birbirlerine yakınlar ki, tek tabak yemek önlerine geliyor, ikisi aynı tabaktan yiyorlar.Onunla da "mare nostrum" diye adlandırılan "bizim Akdeniz"in ortak kültür genlerini, harmanını konuştuk.Komşunun oğlu gibi gördüğü Orhan Pamuk'un Nobel alması nedeniyle gerçekten mutluydu.Ona, TV programımın azizliğine uğradığım için Stockholm'deki ödül törenine gidemediğimi, üzgün olduğumu söyledim. Pamuk'un Nobel'i için kadeh kaldırdık......................Bir de küçük not: Çok önemli değil ama kimileri, "Stockholm'de banquet'e sadece benim davetli olduğumu söylediğim" gibi hayali laflar etmiş. Cevap yetiştirmekten hiç hoşlanmam ama bazen gerekiyor. Bu yaştan sonra nelerle uğraşıyoruz diye söylenip birkaç satır yazayım... Söylem kesinlikle bana ait olamaz. Çünkü banquet'e değil, ödül törenine davetliydim. Ayrıca... Bir kanıt daha... Belki de aynı kaynakların fısıltı marifeti olarak -neredeyse 1 ay önce- 15.11.2006'da Medyakafe'de "Nobel'e sadece Güneri Cıvaoğlu davetli" diye bir haber yayımlanmıştı. Hemen bir açıklama yollamıştım. O zaman bana verilen bilgiye dayanarak "kimlerin davetli olduğu" yolunda bildiğim isimleri yazmıştım. Medyakafe de, gazetecilik ilkelerine özen ve nezaket göstererek, 17.11.2006 Cuma günü bana şöyle bir mesaj geçmişti:"Sayın Cıvaoğlu,Hassasiyetinize saygı duyuyor, eksikliğimiz için özür diliyoruz... Haberi yayından aldık.Saygılarımızla... Medyakafe." gunericivaoglu@milliyet.com.tr İstanbul, Luxury Konferansı'na gelen en iddialı markaların sahiplerini, yöneticilerini ağırladı. Onlar, birer jet-set ikonası/kokonası gibi sanılır. Ama... Aslında çoğunluğu ciddi ve disiplinli işkadınları ve işadamları...