Atatürkü konu alan filmi...Zaman zaman fısıldaşarak yorumluyordu. Bir Atatürk belgeseli sayılabilecek çalışmayı, onun en yakınının tanıklığıyla izlemek şanstı.Bu kez de Nâzım Hikmet gecesini gene birinci sıranın köşesindeki aynı koltukta Nâzım Hikmetin yeğeni Ayşe Yaltırım ile yan yana izledim.Zaman zaman onunla da fısıldaştık.Ayşe Yaltırımın tanıklığıyla perdede akan Nâzımın fotoğraflarını ve buna paralel olayları değerlendirmek de şansım oldu.Fotoğraflar, Yaltırımın oğlu Murat Germen tarafından gösterime kondu.Sahnede üç Yunanlı... Biri Nâzımın şiirlerini Yunanca okuyor.Fransızlar "müziği yapan tonlardır" derler. Nâzımın dehası hangi dilde olursa olsun o tonları ve vurguları öyle yerlere koymuş ki, müzik gibi akıyor.Daha sonra genç ve hoş bir Yunanlı kadının sesi ve gitar ustasının eşliğiyle bu şiirlerin şarkı halinde büyüsünü yaşıyoruz.Nâzımın şiirleri genellikle müziğe bir tür destan gibi uyarlanmıştır. Oysa Yunanlı sanatçıların çalışmaları ılık bal damlaları gibiydi.Nâzım yorumlanırken elbette onun başkaldırısı, cesareti notalara yansımalı.Ama Nâzımın aşk şiirleri de var.En güzel şiirlerini yeni aşklar yaşamaya başladığında yazmış.Yunanlı sanatçının sesinde ve ona eşlik eden gitarda, romantik Nâzımı bulduk. Bundan birkaç yıl önce Atatürk filmini izlediğim koltukta, Atatürkün manevi kızı Sabiha Gökçen ile yan yanaydım. Çantadaki tabanca Nâzımın dizeleri ve onun sesi yüreklerimize bir çift kanattı.Afşarın dizeleri sürerken tiyatro sanatçısı Mümtaz Sevinç şiirleri okurken özellikle buram buram özlem yansıtan sözcüklerde Ayşe Yaltırım fısıldıyordu:"Dayım Deniz Harp Okulunda kılıç kuşandığı halde ona askerlik yapacaksın dediler. Yıllarca hapiste yatmış, yaşlanmış, çocuğu üç aylık ve ona bu yaşta hadi askere diyorlar. İhbarlar geliyordu; Gitmesin öldürecekler. Kaçarken vurduk diyecekler... gibi ihbarlar.Dayım silah da almıştı. Bir yere giderken tabancayı benim çantama koyuyorduk. İşte o yüzden kaçmak zorunda kaldı." Daha sonra Esin Afşarı izledik. Bir dönem bir çocuk Hukuk devletinde Mareşal Çakmak bile olsa bağımsız yargıya nasıl direktif verir?Bir çınar nasıl çürütülür.Bakın Çakmak ne demiş:"Komünistler ordu ve donanmaya sokulmak istedikleri zaman da şiddetle müdahale ettim." (Sf. 565)Nâzımın kuşandığı kılıç herhalde böyle geri alınmış. Sonra da böyle mahkûm edilmiş olmalı.Öymenin yaşamının 1950 yılına kadar olan bölümünü, bütün olayları ve isimleriyle dantela gibi ören kitap, bir nehir roman gibi akıyor. Ayşe Yaltırımın bu yorumunu dinlerken, dostum Altan Öymenin son kitabı Bir Dönem Bir Çocuktan satırlar gözümün önünde. Mareşal Çakmak, "Nâzımın mahkûm edilmesini, kendisinin sağladığını" açıklamış. İpek gibi mermer İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan böyle yapıtlar örneğin Apollo, Artemis, Zeus, Athena gibi 32 tanrı ve tanrıçanın mermer repikaları Parisin Tuileries Bahçelerinde yer almakta. Tasos Adasından gelen mermer kristalleriyle yapılmış ve elle cilalanmış faksimilleri inanılmaz sonuç vermiş.Mimar Ahmet Ertuğ Kariye Camii, Ayasofya ve diğer benzeri etkinliklerinden sonra gene bir görkemli "ilk"e imza atıyor.Fatih Sultan Mehmet döneminden bu yana İstanbul Arkeoloji Müzesinde korunan 2500 yıllık bu heykellerin repikaları ve Ertuğun objektifinden hayranlık verici fotoğrafları günde 2000 Parisli tarafından izleniyor.Şu üç örnek bile Türkiye kültürünün, siyaset ortalamasının çok önünde olduğunun işaretleri...Türkiye siyasetinde de çıtanın yükselmesi kaçınılmazdır. g.civaoglu@milliyet.com.tr Nâzım heykel ustalarından "mermeri ipek kumaş kesercesine işleyenler" diye söz eder.