Bugün Gözler bu satışta.Her iktidar kendi zenginlerini ve kendi medyasını yaratmaya yöneliyor. Basın ve siyaset tarihinde bunun örnekleri var.Eskiden bunlara "besleme basın" denirdi. Resmi ilan, kâğıt kontenjanı ve kredilerle beslenirlerdi. İktidar borazanı çalarlardı. Artık oyunun kuralları değişti. İşler çok büyük hacimlere ulaştı.Sabah ve ATV'ye sair giderleriyle birlikte 1 milyar 300 milyon doları ödemek ve bunu ticari bir iş olarak görmek zor...Nitekim gerçekçi iç ve dış sermaye çekildi. Adaylar azaldı. Herkesin hesabı kendine. Belki göremediğimiz bir şeyler vardır.Ancak...İktidarın kendi zenginlerini ve kendi medyasını yaratmasından rahatsız olan, dışlandıklarını hisseden ve var olan bağımsız medyanın da giderek yalnız kalma tehlikesini gören siyasetten bağımsız bazı işadamları, aralarında "20-30 kişilik bir grup kurarak medya oluşturma" formülünü ciddi ciddi konuşmaya başladılar. İktidardan, muhalefetten bağımsız yayın yapma ve gerekirse yılda 10-20 milyon dolar zararı göze alma gibi görüşler dile getiriliyor.Sağlıklı medya yapısı için ne birincisi ne ikincisi...Ancak...İktidarın kendi sesini yaratma çabası beraberinde iktidarın karşıt sesine de yankı etkisi yapıyor. Sabah'ın ve ATV'nin iktidara yakın gruplar tarafından satın alınacağı yolundaki söylentilere, CHP Genel Başkanı Baykal'ın da aynı konuda "İktidar kendi medyasını yaratıyor" iddiası eklendi. Interpol'ün Kırmızı Bülten çıkardığı PKK'lı Ahmet Gülabi Dere, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Terry Davis tarafından kabul edilmiş...Avrupa Parlamentosu'nda (AP) basın toplantısı düzenleyen PKK bağlantılı KNK grubunda yer almış.Ahmet Gülabi Dere, 1993'te dönemin başbakanı Tansu Çiller'e Monako'da suikast girişiminin de arkasındaki isim.Hem Interpol Kırmızı Bülteni'yle aranıyor hem de elini kolunu sallayarak Fransa'da, Belçika'da dolaşabiliyor. Avrupa Konseyi'nin, Avrupa Birliği'nin yetkilileriyle -adeta diplomat sıfatıyla- görüşmeler yapıyor.Bu nasıl iş?Türkiye'deki Interpol ile ilkeleri konuştum.Süreç şöyle işliyor:'Aranan şahıs ya da şahıslar cinayet, uyuşturucu trafiği, bombalı eylem, terör eylemi gibi ağır ceza suçları işlemiş olmalı.Bu durumda gerekli dosya düzenlenerek Türkiye Emniyeti'nin Interpol birimi, Fransa'nın Lyon kentindeki Interpol merkezine "Kırmızı Bülten çıkarılması" isteğiyle başvuruyor.Interpol de ölçütlerle örtüşüyorsa bu istek doğrultusunda Kırmızı Bülten çıkararak üye ülkelere bildiriyor.Anlamı, ilgilinin görüldüğü yerde yakalanmasıdır.Hukuki sürece göre istekte bulunan ülkeye gönderilmesidir. KIRMIZI BÜLTEN'DE ÇİFTE STANDART Peki... Hakkında Interpol Kırmızı Bülteni çıkarılan, Sabancı cinayetinin birinci dereceden sanığı çaycı Fehriye Erdal neden Türkiye'ye iade edilmedi?PKK'nın Avrupa kasası Rıza Altun, Kırmızı Bülten'le arandığı halde neden yakalanıp Ankara'ya gönderilmedi?Viyana'da bir uçağa binip Erbil'e gitmesine nasıl ve neden göz yumuldu?Rıza Altun'un Erbil'den sonra gözden kaybolmuş olması Kuzey Irak yönetiminin ve ABD'nin sorumluluğu değil mi?Türkiye'nin başvurusu sonucu, böyle Kırmızı Bülten'le aranan ama Avrupa'da himaye gören, bir tür dokunulmazlık zırhı olan bir dizi isim var.Bunların Kırmızı Bülten'i delen yasal yolu "siyasi sığınma" istemiş olmaları.Bu durumda Kırmızı Bülten sürecinin işlemesi sonu gelmeyen bir labirente geliyor.Türkiye Dışişleri, "ömür törpüsü" girişimlerle uğraşıp duruyor.Aldığım bilgilere göre, burada Kırmızı Bülten uygulamalarında çifte standart var. Örneğin... Ahmet Gülabi Dere, Fehriye Erdal ya da Rıza Altun. ABD'nin Kırmızı Bülten çıkarttırdığı arananlar olsaydı çoktan Amerikan güvenlik güçlerine teslim edilmiş olurlardı. gunericivaoglu@milliyet.com.tr Lafta kalıyor