Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Baykal’ın ve R. T. Erdoğan’ın işadamlarıyla görüşmeleri gündemde.
Önce birincisi...
Sosyal demokratların işadamlarıyla...
Birlikte olmaktan kaçınmak gibi bir garip "sol bağnazlıkları" vardı.
Örneğin Ecevit’in yıldızının parladığı 1974 seçimlerinde, Tarabya’da TÜSİAD Genel Kurulu toplanmıştı.
Onur konuğu Bülent Ecevit’ti... Ecevit "geleceğim" sözünü verdiği halde saatlerce beklettikten sonra gelmemişti.
Dönemin TÜSİAD Başkanı Feyyaz Berker kürsüye çıkmış ve şöyle demişti:
"Bülent Ecevit, Robert Kolej’den sınıf arkadaşımdır.
Gelseydi... Kendisine yakın hissedeceği kolejden eski arkadaşlarından birkaçını da görecekti. Anlayamadığım bir nedenle işadamlarıyla birlikte görülmek istemedi."
Ecevit’in bu tavrı kuşku yaratmıştı. Merhum Vehbi Koç’un o gün özlü ve net üslubuyla şu söylemi hala belleğimde:
"Biz üretiyoruz. Milyonlarca insanımıza iş alanı sağlıyoruz. Vergimizi veriyoruz. Alnımız açık. Sayın Ecevit Bey neden gelmedi?
Sormak isterim. Bizi yaşatacak mısın?"
Ecevit, Türkiye’de yatırımları durdurtan, girişimcileri bekleyişe sokan olumsuz etki yapmıştı.
Belki de Ecevit dönemlerinin dövizsiz, petrolsüz, yağsız, elektriksiz...
Traktörlerin, kamyonların kızağa çekildiği karanlık yıllar için, o gün düğmeye basılmıştı.
Bir ülkede siyasal güven yitirildiğinde ekonomi de çöker.

Gene o yıllarda sol tutuculuğunun prim yaptığı dikkate alınırsa şu anı da iyi anlaşılır:
Tarabya Oteli’nde kalmakta olan ve aralarında - sanıyorum - Deniz Baykal ve Hikmet Çetin’in de bulunduğu bir grup CHP’li, yazın sıcağında kayık kiralamışlar ve kürek çekerek yalıların önlerinden geçmişlerdi.
"Bu kapitalistler nasıl yaşıyorlar" diye kan - ter içinde bir teftiş gezisi.
Bir motor kiralamayı da belki "kompradorluk" olarak nitelemişlerdi.
Karikatür gibi görülecek ama lacivertler içinde beyaz gömlek ve kravatlı, o sıcakta tıkış tıkış bir kayığa dolmuşlardı.
Evet... Türkiye böyle dönemler de geçirdi.

Aradan 30 yıla yakın bir süre geçti.
Köprülerin altından çok sular aktı.
Her şey değişti.
TÜSİAD "Cumhuriyet gazetesine ilan ambargosu koymakla" solu değil, aslında özel kesimi yaralayacağını anladı.
Sosyal demokratlar da özel kesime saldırmakla bir yere varamayacaklarını acı deneyimlerle öğrenebildiler.
İki taraf da olgunlaştı.
Artık iki kesimin bir araya gelmeleri, aralarında diyalog kurmaları doğal hale geldi.
O kadar ki...
Kemal Derviş’le Türk-İş Başkanı Bayram Meral CHP’nin adayları... Birlikte seçim gezilerine çıkıyorlar.
Bu ortamda Deniz Baykal’ın işadamlarıyla bir araya gelmesinde yadırganacak hiçbir şey yok.
Sendikalar, tarım üreticileri ve esnafla olduğu gibi, işveren kesimiyle de bir araya gelmesi kimseyi rahatsız etmemeli.
Ama bir koşulla... Gizli değil... "Demokrasinin ön koşulu şeffaflıktır."
Görüşmeleri de bu koşul doğrultusunda oluyor.

R. T. Erdoğan’ın Bozüyük’te 3 eski banka sahibi ile buluşmasına gelince...
Elbette görüşecektir. Onları dinleyecektir.
Başkalarını da dinleyebileceği gibi...
Burada yanlış görünen şey, haberi ve buluşmanın fotoğrafını yayımlayan medyaya karşı gösterdiği tepkidir.
Medyanın, R. T. Erdoğan’ın mitinglerini, konuşmalarını yayımladığı gibi, bu buluşmayı da yansıtması görevidir.
Medyanın işlevi toplumu "bilgilendirme" değil mi?
Olayın Türkiye’yi yönetmek iddiası ile ne ilgisi olabilir?
Erdoğan, yayınlara böylesine sert tepki gösterecek yerde, o görüşmenin içeriğini açıklasa...
Buluşmayı şeffaf hale getirse...
Doğru olanı budur.
Kimse sadist değil!
Kimse, kurumların batmasını, işadamlarının sorunlarını anlatamaz olmalarını, çalışanlarının işsiz kalmalarını istemez.
Ancak... R. T. Erdoğan’ın yüksek dozajda sert ve suçlayıcı söylemleri bu buluşma üzerine soru işaretleri çekiyor.