9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in "Başbakanı halk seçsin" önerisi, Anayasa Hukuku Profesörü Ergun Özbudun'a göre "Nasreddin Hoca'nın kar helvası gibi... Bu sistem dünyada sadece İsrail'de uygulanıyor ama İsrail'de de çoğunluk memnun değil."
Sistemin özü şöyle:
Siyasi partilerin yanı sıra başbakan adayları da seçime giriyorlar. Halk başbakanı doğrudan dağruya seçiyor.
Başbakan halk tarafından seçildiği için kurduğu hükümete, Meclis'ten güvenoyu almak zorunda değil.
Ancak Meclis gerek görürse başbakanı ve hükümetini güvenoyu vermeyerek düşürebilir.
Ancak bunu yaparsa, kendini de feshetmiş sayılıyor. Yeniden genel seçimlere gidiliyor. Halk hem yeni başbakanı, hem yeni milletvekillerini seçiyor.
Böylece zırt vırt hükümet düşürülmeyecek bir süreklilik öngörülüyor.
Sistemin sakıncaları şöyle sıralanabilir:
1- Çok matah bir sistem olsaydı, dünyada İsrail'den başka ülkelerde de uygulanırdı. Yer yuvarlağında İsrail'den başka halkın seçtiği başbakan sistemi olmaması, Demirel'in önerisinin çok ihtiyatla karşılanmasını gerektirir.
2- Bu sistemde, halk bir şahsa oy veriyor. Parti programına değil.
Oysa artık demokrasilerde, özellikle çok partili Avrupa demokrasilerinde, seçim sonrası birlikte ortak hükümet oluşturacak partiler, bu kararlarını ve ortak programlarını açıklayarak oy istiyorlar. Böylece salt ve soyut programa değil, o programın uygulanabilir olduğuna, Meclis çoğunluğuna dayanacağı gözlemine, siyasi istikrara oy veriliyor.
Tutunuz ki İsrail örneğinde olduğu gibi başbakan halkın oylarıyla seçildi. Ama onun kişisel olarak açıkladığı programın arkasında bir meclis çoğunluğu oluşmadı. Başbakan kararlar ve kanunlar için hangi çoğunluğa dayanacak?
Gene meclis çoğunluğu sağlayacak bir ortak partiler hükümeti kurmak zorunda kalacak. Onların ipiyle kuyuya inecek. Hükümet partilerinin sırtlarında yumurta küfesi yok... Bazı kanunlara oy vermeyebilirler.
3- Halk çoğunluğu bir başbakan adayında oylarını yoğunlaştırıyor ama milletvekilleri için oylar çok sayıda partiye dağılıyor. Meclis yamalı bohçaya dönüyor.
4- Başbakan zaten yürütmenin başı... Bir de halkın oyuyla gelince kontrol edilemez bir süper güç haline geliyor. Ülkesine çok pahalıya mal olabilir.
İşte en son Şaron örneği...
İsrail'i de insanlığı da çok zorlamakta olan bir kanlı serüveni sürdürüyor. Bir yandan İsrailliler öte yandan Filistinliler... Oluk oluk masum insan kanı akmakta.
......
Daha başka sakıncalar da var ama sadece yukarıdaki Şaron örneği bile tek başına yeterli.
Fransa'da art arda çöken ve ancak beşincide sağlam zemin bulan cumhuriyetlerden üçüncüsü, tam olarak aynı değil benzer bir sistemi uyguluyordu.
Mecliste sadece başbakan için güven oylaması yapılırdı. O güvenoyu aldığına göre, kurduğu hükümete de güven olduğu varsayılırdı.
Yürümedi.
Sonraları bir adım daha atıldı.
Önce başbakan, sonra da kurduğu hükümet için meclis iki kez güvenoyu vermeye başladı.
Bu kez başbakan, ondan bağımsız güvenoyu almış bakanları karşısında zayıfladı.
Bu sistemden vazgeçildi.
Fransa, 5. Cumhuriyetle uzun süredir, en akılcı, en istikrarlı demokrasiye sahip.
Halkın oylarıyla seçilen cumhurbaşkanı... Az sayıda partiyi ya da partiler blokunu meclise getiren iki turlu ve dar bölgeye dayalı seçim sistemi.
Kısacası... Yarı başkanlık sistemi.
Türkiye bu sistemi öngören bir reformu yapmalıdır.
Demirel de daha önce bunu önermişti.
Eğer o sistem ilk seçime yetiştirilirse, izlenimlerimle tanıdığım Cumhurbaşkanı Sezer, bu yeniden yapılanmanın yolunu açabilecek özveri ve cesarete sahip.
Sanırım bunu yaparsa yeniden seçilmeye en yakın aday - hiç değilse şu aşamada - gene odur. Strateji Mori'nin son araştırması bu gerçeğin altını çiziyor.