Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BİR şeyin söylentisi yani "şuuyu, vukuundan" beterdir.
Yani...
Bir şeyin söylentisi "gerçekleşmesinden" daha kötüdür.
Gazetelerin birinci sayfalarına tepeden konulan "CUMHURBAŞKANI MEKTUBU" başlığı böyle yorumlanmalı.
Çünkü...
Bu "Cumuhurbaşkanı'nın Başbakan'a yazdığı iddia edilen sıradan bir mektup" değildir.

Eveleyip, gevelemeye gerek yok.
Başlığın verdiği izlenim, silahlı kuvvetlerin demokrasi adına oynanan ve artık faullerle çığrından çıkmak üzere olan oyuna düdük çaldığıdır.
Gene eveleyip, gevelemeye gerek yok.
Bu düdüğün çalınması için bir beklenti olduğu havası bir süredir esiyor.
Gazete sayfalarında, TV ekranlarında, devletin ve siyasi partilerin doruklarında "darbe, askeri müdahele, muhtıra, rejimi kurtarmak için yeni hükümet modeli" sözcükleri günlük hayatın bir parçasıymışcasına kullanılmakta.
O nedenledir ki...
Son 4 ayda Cumhurbaşkanı Demirel imzasıyla Erbakan'a sadece 1 değil, ayrı ayrı tarihlerde, ayrı ayrı konularda mektuplar yazıldığı...
Bu mektupların bazılarının metninden silahlı kuvvetler üst kademesinin de haberdar olduğu...
Sonuncu metnin de tarihe iyi bir belge oluşturacağı gibi gerçeklerin ötesinde resmi açıklamalar...
Mektup yazılmış... yazılmamış...
Ne zaman yazılmış soruları çok da önemli değil.
Her türlü müdaheleye çanak tutan ya da beklenti yaratan söylentilerin Türkiye'de artık kol gezmesi önemlidir.
Başkentten İstanbul'daki gazete ve TV merkezilerine saat başı bilgi veren muhabirlerin "Abi, komutanlar sabahtan beri toplantı halindeler." yolunda uyarılara neden ihtiyaç gördükleri önemlidir.
Kulakların tank paletlerinin balans ayarı için kirişte olması önemlidir.
DYP içinde bir grubun "rejimi kurtarmak için hükümetten çekilmeyi " yüksek sesle dile getirmeleri de önemlidir.
Rejimin yozlaşmaya başladığı ve şirazesinden çıkmaya başlaması... Bütün bunları gördükleri halde, iktidar partileri doruklarında aymazlığın sürmesi önemlidir.
Türkiye'de laikliğin Milli Güvenlik Kurulu'nda dokunulmazlık oturumu öncesinde RP kurmaylarından gelen seslere bakınız:
"160 gider, 360 geliriz."
"İkindi namazı için izni kanunlaştırırız."
....
"Eğer sessiz insanlara dayatılırsa... Bazı başka ülkelerdeki kanlı hadiseler Türkiye'de de olur..." (Cezayir'e gönderme yapıyor!G.C.)
Basiretlerin bağlandığı durumlarda neler olabileceği öngörülemez.
Napolyon anılarında şöyle anlatır:
"Fransa kargaşa içindeydi. Otorite kalmamıştı. Bütün yaptığım şey, eğilmek ve yerde duran tacı alarak başıma koymak oldu... Herşey o kadar kolaydı."
Türkiye,
bir iktidar boşluğu yaşıyor.
Bütün olasılıklara açık bir puslu ortam...
Şu manzaraya bakınız...
Kim "muktedir"anlamında bir "iktidardan" söz edebilir. Sadece muktedir olmayan yani iktidardan yoksun bir hükümet var.

ANCAK...
Türkiye'nin aymazları ya da sağduyusunu yitirmiş bulunanları bir yana, son 40 yılda geçirdiğimiz müdaheleleri, ihtilalleri, muhtıraları... Hatta henüz gerçekleşmeden ustalıkla atlatılmış darbe girişimlerini yaşamış bir Cumhurbaşkanı, Ecevit gibi bir lider, bazı deneyimli politikacılar, gazeteciler görevlidir.
Halkımız da bu kilometre taşlarını unutmuş değildir.
O nedenle Türkiye bu kez demokratik rejim içinde çözümleri üretecek bir deneyim birikimini devreye etkinlikle koyma çabasındadır.
Buna karşın...
Başka hesaplar da var.
Örneğin...
DYP kurmayları bu bunalımın defolu kumaşından Tansu Çiller için bir Başbakanlık biçip dikme hevesindeler.
RP ile DYP hükümet protokolünün yazıya geçmemiş, sözlü ilkesi şöyle:
"Eğer ortak hükümet iyi giderse, Erbakan ilk 2 yıl Başbakanlık dönemini tamamlayacak.
Yok...
Ortak hükümetin dönem sonuna kadar yürümeyeceği anlaşılırsa ve ufukta bir seçim görünüyorsa, 1'inci yılın sonunda Çiller, Başbakanlık'ı Erbakan'dan devralacak ve 1 yıl Başbakanlık yaptıktan sonra, genel seçimler yapılacak."
DYP
zirvelerinde izlenimler "RP'nin seçime gitmek eğiliminde olduğu" yolunda.
Bu formülü geçtiğimiz günlerde KEİBA (Karadeniz Ekonomik İşbirliği Anlaşması) emrine verilen davette Boğaz'daki yalıda balık yerlerken Çiller, Menteşe, Ekinci, Gölhan birlikte oluşturuyorlar.
Çölde değil, denizde görülen "serap!..."
Erbakan da başbakanlığı Çiller'e bırakacak göz var mı?
Bırakın zamanından 1 yıl öncesini...
2 yıl dolduktan sonra da Çiller'in başbakanlığı olacak şey değildir.
DYP kurmayları "Erbakan başbakanlığı daha 1'inci yılında Çiller'e bırakacağını açıklarsa, rejim rahatlar, kendini de kurtarmış olur." diyorlar.
Bu sözlerine, gerçekten inanıyorlar mı? Bilemem...
Erbakan'la Çiller'in birbirlerini kurtarma hesaplarını da kimsenin meçhulü değil.
Ama...
"Çiller'in başbakanlığının rejimi rahatlatacağı" iddiasına kargalar bile güler.