Başkent gündeminde, bir başka ittifak var; "Seçim kararını iptal ittifakı..." Anayasa gereği 1 Ekim’de TBMM toplandığında, milletvekili aday listeleri Yüksek Seçim Kurulu’na verilmiş olacak.
Milletvekillerinin bir kısmı listelerde yer almamış ya da seçilemeyecek yerlere düşmüş olmanın öfkesiyle Ankara’ya gelecekler.
Ayrıca...
Bir kısmının partileri barajın altında kalacağı zaten belli olduğu için, onların tamamı seçimin iptaline gönüllüdür. Hele barajın üstüne çıkacakları "ittifak" formülleri bulunmamışsa...
YTP’nin biraz daha zamana ihtiyacı olabilir. 2003 baharında seçimi tercih edebilir.
Recep Tayyip Erdoğan’ın önü 3 Kasım için kesilmiş görünmekte.
Fakat, cezasının bitiş tarihi Ocak 2003... Eğer partisi için tek başına iktidarı görüyorsa, Başbakanlığı Abdullah Gül’e bırakmamak için o da 2003 baharında seçimi yeğleyebilir.
Yani...
Parmak sayısı daha fazla gibi.
Hele milletvekilleri, seçim yörelerine dağılsınlar, protestolarla yüz yüze gelsinler, bir daha seçilmemeyi birebir yaşasınlar... O zaman herhalde "biz ne hata yapmışız" diye düşüneceklerdir.
En çok seçim ister görünen DYP bile, kamuoyu araştırmaları için geçerli olan artı ve eksi yüzde 3 yanılma payı dikkate alınırsa, yüzde 10 barajının altında kalmamak güvenini tam duymuyor.
1 Ekim tarihinde siyasal başkaldırı olasılığı gözlerden uzak tutulmamalı.
Derviş ve Yılmaz’ın seçim ittifakı arayışları bu açıdan da önemli.
Yoksa...
"Seçime hayır" ittifakı kendiliğinden oluşuverir.
Dahası... İyi saatte olsunlardan esen rüzgârlar da Kasım’da seçime karşı... AKP sıkıntısı seziliyor.
Yılmaz’ın "AKP yüzde 20 oy ile milletvekillerinin yüzde 55’ini alır. Yüzde 60 oy Meclis’te temsil edilemez. Rejimin meşrutiyeti tartışılır" saptaması alarmdır.
İsyanlar oynanarak seçim iptali birkaç kez direkten dönmüştü.
1987 seçimleri de öyle...
Özal, liste dışı bıraktığı, aşağılara kaydırdığı milletvekilleri ile tek tek konuşup ikna etmek için ecel terleri dökmüştü.
Milletvekili için en önemli şey, seçilerek Ankara’ya dönmektir.
Milletvekili cakası başka şeye benzemez.
O zaman Özal tek başına iktidardı. Büyük olanakları vardı. Neredeyse Anayasa’yı bile değiştirebilecek çoğunluğu sandıklardan çıkaracak güçteydi.
Eli güçlüydü. İsyanı bastırabilmişti.
Ya şimdiki liderler!
Ne o güçleri var... Ne de hepsi gerçekten 3 Kasım’da seçim istiyor.
İsyanlar için belki 1 Ekim bile beklenmez.
MHP, belki...
Çünkü, idamı kaldıran ve Kürtçe eğitim, Kürtçe radyo - TV yayınına olanak tanıyan yasalara oy vermese de bunları gerçekleştiren ortak partilerle hükümeti sürdüremezdi.
Tabanına ve seçmenine bunu izah edemezdi.
Oysa "seçim koşuluyla ve seçime kadar" hükümet ortaklığını sürdürmek anlaşılabilir.
Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi herhalde önümüzdeki aylarda Abdullah Öcalan davası için karar açıklayacak.
Hükümet ortaklığı sürerken bu açıklama yapıldığında, MHP zor duruma düşebilirdi.
Bütün bu eksileri seçim kampanyasında kullanarak artıya çevirmek yanlış bir siyaset hesabı değil.
Ancak seçimin iptali, MHP’siz bir hükümeti gerektirir.
Çünkü, içinde MHP’nin bulunduğu bir hükümet uyum yasalarını kolay kolay pratiğe geçiremez.
Tam üyelik için AB’ye "siyasi irade" güvencesini yansıtamaz.
Sadece seçim kararının iptali değil, 3 Kasım’da seçim olması halinde dahi, yeni hükümet formüllerinde, MHP’nin "zihniyet değişimi yapmazsa" yer almaması gerekiyor.
Buna karşılık...
Başkentin kuytu kulislerinde seçimlere kadar da yeni bir hükümet konuşulmakta. Anavatan’la DYP’nin yer değiştireceği... İçinde Derviş’in olmayacağı bir yeni hükümetle 3 Kasım’a yol alınması!
Şu olasılıklar bile Derviş’in, Yılmaz’ın ittifak arayışlarının, önerilerinin "doğru" olduğunu göstermekte.