Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cumartesi gecesi salondan çıkıp bahçede sigara içen birkaç kişi arasındaydım.
Onlardan biri de büyük oyuncu John Malkovich’di.
Ne konuştuk dersiniz?
Futbol...
Evet Malkovich gençliğinde Amerikan futbolunda iyiymiş.
“Basketbolde de iyiydim ama futbol kadar değil” dedi.
Özdemir Sabancı da Amerika’daki futbol ve basketbol hakkında epeyce bilgili.
Transferleri konuştular.
“Hangi takım kimi alınca kuvvetlendi, kimi kaybedince düşüşe geçti” falan...
Adam “sanki dünyanın en saygın oyuncularından” biri değil de sıradan Amerikan vatandaşı.
“Hesaplanmamış bir rahat giysi... Boynunda uzun gri bir örgü atkı...”
Bir de “hesaplanmış ihmal” şıklığı vardır.
Güya “hiç dikkat etmemiş, özen göstermeden, düşünmeden giyinip gelmiş” havasındadır ama hepsi aslında “hesaplıdır.”
Malkovich’inki öyle değil.
Gerçek doğal...
.........................
FISILDAR gibi konuşuyor.
Gülümsüyor.
Biraz “mahcup” izlenimi bile veriyor.
Onunla bu ikinci karşılaşmam.
İlk izlenimim de buydu.
Sigarasını tüttürürken 5-10 metre ötemdeki Boğaz’a bakıyor, yalılar, hisarlar hakkında konuşuyordu.
..........................
AMERİKA’DAKİ evi Boston’da...
Güney Fransa’da da bir çiftlikleri varmış.
“Bu ikisi arasında yaşıyoruz” dedi.
Güney Fransa’yı çok seviyor.
İstanbul’a hayran...
Ayşe Arman’a verdiği röportajda söylediği “İstanbul tarihi uygarlıkların geçit yaptığı harika bir dekor.”
Bir sinema adamının ifade dili bu.
..........................
ONUNLA beraber gelenlerden biri de bizimle bahçedeydi.
Malkovich’in “tevazuu, sadeliği” için bir olayı anlattı.
Eşi Nicole ile birlikte methini işittikleri “Nusret”e “et yemeye” gitmişler.
Kaldıkları otelden rezervasyon yaptırabilirlerdi.
Ama hayır...
İkisi yanlarına kimseyi almadan bir taksiye atlayıp Nusret’e gitmişler.
Kapıda kuyruk...
“Gık” etmeden bir süre beklemişler.
Sıra kendilerine geldiğinde sıradan bir turist gibi gösterilen masaya oturmuşlar.
Yani...
Kapıdaki görevliye “Sen benim kim olduğumu biliyor musun” gibi babalanmalar yok.

Kibirsiz adam

...........................
DÜNYA liderlerinden pek çoğundan fazla tanınan ve sevilen bir küresel sanatçı o...
Fakat...
Alışılan “kibirden” eser yok.
Tersine...
Yüzüne, bedenine yansımasına izin vermediği “kibir”i ayaklarının altına almış gibi.
..........................
BU gözlemler Demet (Sabancı) ve Cengiz Çetindoğan’ların Boğaz’daki Zarif Mustafa Paşa Yalısı’ndaki davetlerinden.
Uzun masadaki davetlilerden bir diğer küresel ünlü de Nobel ödüllü Orhan Pamuk’tu.
O da tıpkı Malkovich gibi “hesaplanmamış ihmalkâr” giysi içinde doğal ve rahattı.
.........................
MALKOVICH ve Pamuk’un bu “kibirsiz” varlıkları, diğer davetliler arasında da “doğallık” rüzgârını estirdi.
Yanımdaki “Süperstar” diye anılan Ajda Pekkan, geceye piyanosuyla katkı yapan İlham Gençer’i görünce “İlk kez beni sahneye o çıkardı, hocamdır” dedi.
Masadan kalkıp İlham Gençer’in yanına oturdu.
Onunla düet yaptı.
Meğer Belçim Bilgin’in doğum günüymüş.
Orada bulunuş nedeni, İstanbul’da açılacak “The St. Regis” otelin promosyonu için yapılan kısa filmin başrol oyuncusu olması.
Filmin yönetmeni John Malkovich... Konusu şöyle:
İstanbul’da bir film yapmak isteyen yönetmen The St. Regis Hotel’e yerleşir.
Orada bir Türk kızıyla tanışır.
Aralarında aşk doğar.
İstanbul’u birlikte dolaşırlar.
Çok güzel görüntülerle bir İstanbul mozaiği...
Gerçi otelin promosyon filmi ama aynı zamanda bir İstanbul promosyonu.
Galası önümüzdeki günlerde Londra’da.
..........................
DEMET Sabancı her defasında olduğu gibi bu davetini de Türkiye’yi tarihi, geleneksel incelikleri, lezzetleri, sanat yapıtlarıyla nakış işlercesine hazırlamıştı.
Türkiye’nin iş hayatında en büyük iki ailesinden biri olmakla beraber tevazuuyla büyüyenlerden.
..........................
YAZIYI Konfüçyüs’ten “İnsanın en güzel mücevheri tevazuudur” söylemiyle noktalıyorum.