TEPKİLERİMİZ - kimse yanlış anlamasın ama - havai fişekler gibi patlıyor.
Rus üretimi S - 300 füzelerinin Kıbrıs Rum Kesimi'ne teslimine daha en az 6 ay varken, uçaklarımız gidip, bu füzelerin konuşlandırılacağı iddiasıyla bazı hedefleri bombalayamaz.
Daha şimdiden bir zamanlar Küba'ya yapıldığı gibi, Kıbrıs'ın denizden ablukaya alınması da olacak şey değildir.
Hele...
Sanki Boğazlardan başka Rus'ların Güney Kıbrıs'a ulaşacak deniz yolu ya da Türkiye'nin dışında füzeleri havadan taşıyabileceği koridoru yokmuş gibi...
"Boğazları ve hava sahamızı Rus gemilerine ve Rus uçaklarına kapatmak" tehdidi, akılla bağdaşmaz.
Bütün bunları, Türkiye, dünyaya anlatamaz.
Eğer...
Bu "olmayacak dua" gibi uygulama şansından yoksun "şişirilmiş tehditlerle" bir tepki yaratılıyor sanılırsa... O da yanlış.
Tam tersine...
Kıbrıs Rumları'nın böyle dehşet verici tehditlerle ekmeklerine yağ sürüyoruz.
Dünyaya dönüp "işte görüyorsunuz, nasıl bir tehdit altındayız" diyebilecekleri gerekçeleri, altın tepside sunuyoruz.
AMERİKA Birleşik Devletleri, 1960'lı yıllarda Küba'yı ablukaya almıştı...
Ama, orada zaten konuşlanmış bulunan füzelerin sökülmesi için...
Yani, olmayan füzeler için adayı gemileriyle ablukaya almayı aklından geçirmemişti.
Boğazlar'da gemi durdurmaya gelince...
Türkiye, 1974'te bunu denemek istedi.
Boğaz'dan geçen Rus gemilerinden daha yüksek ücret almamız gündeme gelmişti.
Ayrıca, geminin içindekileri de durdurup kontrol edecektik.
Sonuç... Bunun olamayacağı, uzun tartışmalardan sonra anlaşıldı. Uygulanmadı.
Kimse, hayale kapılmamalı.
Öte yandan...
Ayranı kabaranların savurdukları bu kocaman ve ölçüsü kaçmış tehditler, Türkiye'nin onurunu da zedeleyen karşılıklar alıyor.
Örneğin...
ABD Dışişleri Sözcüsü Nicholas Burns, yenilir yutulur tarafı olmayan bir açıklama yaptı.
"Türkiye haddini bilsin... Eğer Güney Kıbrıs'ı bombalamaya kalkışırsa, haddini aşmış olur" gibi bir hazmı güç laf.
Ancak...
O tehditleri savuranlar, bu cevabı pişkinlikle yalamışlardır.
Biz ise... Türkiye adına utanç duyduk.
"Moskova'da masaya yumruğu vurduğunu" söyleyerek övünen Dışişleri Bakanı Çiller, hala Türkiye'ye Washington'dan uzatılan bu çirkin kelimelerle imal edilmiş boy aynası karşısında kayıp.
Hala sessiz.
Dış politika her ayranı kabaranın, aklına geleni söyleyeceği seçim otobüsü platformu değildir.
Seçim otobüsünün üstünde, mangalda kül bırakılmaz... Sözler, sadece onu söyleyeni bağlar.
Ama... Bu ülkenin yönetiminden sorumlu olanlar ve dış politikasını temsil ediyor gibi görünenler, ağızlarından çıkan her kelimeyle Türkiye'yi ipotek altına sokarlar.
Türkiye imajını çizerler.
PEKİ ne yapılabilir?
Yapılacak şey, Rumlar'la Türkiye arasındaki satrancın daha ileri hamlelerini görüp, ona göre gerçekçi taşlar sürmektir.
Bu gerilim sürecektir. Tırmanacaktır.
Bir yere geldiğinde duracaktır.
O noktada, taraflar arasında pazarlık başlar.
Pazarlıklardan biri, karşılıklı kuvvet indirimi olacaktır.
Kıbrıs Rum Kesimi, Rus'lardan alacağı S - 300 füze bataryalarını kurmamak karşılığı, Türkiye'den de adanın kuzeyindeki askerlerinin büyük bir kısmını çekmesini isteyebilir.
Böylece Türkiye, henüz adaya gelmemiş füzelere karşılık, adada yıllardır varlığını sürdüren silahlı kuvvetlerini pazarlık masası üstünde bulur.
O halde... Bunca tehdide gerek yok.
Türkiye, sadece adadaki asker sayısını - resmen - 10 bin daha arttırma kararını alır.
Hazırlıklarını başlatır. Bunu açıklar.
Gerekçesi...
"Güney Kıbrıs'ın füzelerle, Rus T - 80 tanklarıyla silahlanması" olur.
Türkiye ayrıca, Kuzey Kıbrıs kesimiyle askeri savunma doktrini imzalar.
Bu çerçevede Kuzey Kıbrıs'ta hava ve deniz üsleri inşasına başlar.
Buna kimsenin söyleyeceği olamaz.
Çünkü...
Böyle bir doktrini Yunanistan da, Güney Kıbrıs yönetimiyle imzalamıştır.
Baf'ta hava üssü, Terazi'de deniz üssü kurmaktadır.
Eğer gerginliğin iyice tırmandığı noktada pazarlık başlarsa... Bu durumda, Yunanistan'ın füzelerden vazgeçmesinin karşılığı, Türkiye'nin ödünü, ilave 10 bin askerin gönderilmesinden vazgeçmek olur.
Yunanistan'la Güney Kıbrıs arasında savunma doktrininin iptali ile Baf ve Terazi üsleri yapımının durdurulması karşılığı, Türkiye de KKTC ile ortak savunma doktrinini ve bağlantılı hava ve deniz üsleri yapımını dondurur.
Böylece Türkiye birşey kaybetmemiş olur.
Hiçbir tartışma, daha fazla bağırıldığı ve kelimeler daha yüksek sesle söylendiği için kazanılmaz.
Önemli olan etkinliktir.