AKP demokrasinin dördüncü "sandık ihtilalini" yapabilir. Birincisini 1950 genel seçimlerinde DP yapmıştı. Millet CHP’nin tek parti iktidarlarından ve İnönü’nün "milli şef" sultasından öylesine bezgindi, seçkinler yönetimine öylesine bilenmişti ki... Bayar ve Menderes öncülüğündeki DP’nin "yeter söz milletindir" sloganı arkasına sel gibi aktı. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana süren CHP iktidarını devirdi. "Demirkıratı" - ki Demokrat Parti böyle anılıyordu - köpük köpük kabaran dalgalarının sırtında iktidara taşıdı. Buna siyaset tarihinde "Beyaz Anadolu İhtilali" denildi.
İkinci "sandık ihtilalini" DP’nin devamı olan AP gerçekleştirdi.
Sulbünden geldiği DP gibi AP’nin amblemi de "kır atötı. Demokrat Parti, 1960 askeri müdahalesiyle devrildikten ve A takımı hapse konulduktan sonra, B takımı tarafından kurulmuştu. İhtilale tepki olarak halk 1965’te AP’yi tek başına iktidar yaptı.
Üçüncü sandık ihtilali de gene tepki oylarıyla gerçekleşti. 12 Eylül 1980 Askeri İhtilali’nden sonra, generallerin çabası asker ocağından Emekli Orgeneral Turgut Sunalp’e kurdurulan MDP’yi iktidar yapmaktı. Sunalp gerçi değerli ve aydın bir askerdi, 12 Eylül terör kanını durdurmuştu ama halk sivilleşmeyi istiyordu. Statükoya karşı tavır koyan, kazakla siyaset gezilerine çıkan, kendilerinden biri gibi gördükleri Turgut Özal’ın Anavatan’ını iktidar yaptı. Hem de tehdit kokan baskılara rağmen.
AKP’nin yakaladığı müthiş rüzgâr, "tarihin tekerrür edebileceği" izlenimini veriyor.
3 Kasım’da "AKP ile dördüncü sandık ihtilali" mi?
Olabilir.
Şartlar benzeşiyor.
1950’ye kadar yönetimin tam "sivil" olduğu söylenemez. 1960’ta ve 1980’de askeri müdahaleler ve askeri yönetimler yaşandı.
Bu seçim öncesinin siyaset haritasını ise gene asker gölgeli 28 Şubat süreci belirledi.
Her üç sandık ihtilali de halkın deli gömlekleri içine sıkıştırıldığı, ekonomik bunalımlar sonrası yaşanmıştı.
Bu kez de IMF imzalı deli gömlekleri içindeyiz.
Koşullar AKP için sandıkta patlamalara hazır.
Tepki o denli güçlü ki, dümende Tayyip Erdoğan ya da bir başkasının olması fark etmez.
Etse bile çok marjinal kalır.
AKP oyları biraz iner, hatta belki biraz da çıkabilir.
Seçilip seçilmemek daha çok Tayyip Erdoğan’ın siyaset kariyeri için kişisel sorunu...
Abdullah Gül, Bülent Arınç, Vecdi Gönül gibi isimler için "Erdoğan’ın yerini kim alacak?" sorunu...
Erdoğan ve partisini benimsemeyiz... Ama bizler için "demokrasi" sorunu olarak görürüz.
Şu aşamada, bunlar ayak sesleri duyulan dördüncü sandık olayını değiştirmez.
Bu sıraladığım nedenlerle AKP’ye giden oyların tümünü "siyasi İslam" kökenli sanmak yanlış.
Etnik, dini, mezhep ve tarikat kökenli oylar bir çizgiye kadardır.
Sosyolojik araştırmalara göre yüzde 10’u bile bulmaz.
Örneğin HADEP oyları.
O çizgiyi aşan oy toplamı içinde artık dini ya da etnik motiflerden çok "yaşamsal sorunlara çözüm bekleyişleri" ağırlıklıdır.
Örneğin....
Aş, iş, sağlık, eğitim, geçim...
Egemen güçler, rejime zorlamalar, o zorlamaların işbaşında tuttuğuna inanılan iktidar partileri "statüko" olarak görülür. Kafa tutan, meydan okuyan, susturulmak isteniyor diye düşünülen partiler ve liderleri etrafında tepki oyları bütünleşir.
İşte AKP’nin rüzgârı.
"Dördüncü sandık devrimi yapabileceği" yolunda beklentilerin nedeni.
"Olur mu hiç?"
1960’ta CHP’yi deviren ve DP’yi iktidara taşıyan oy oranının şimdilerde AKP için öngörülene yakın olduğunu hatırlayalım.
Sandık ihtilallerine neden olan yanlışları tarih yargılayacak.
Ama tepki ve öfke ile verilecek oylar, 4 Kasım sabahı sandıktan pişmanlık olarak da çıkabilir.
"Kolektif akla" ihtiyaç var.