2 yıldır Silivri’de yatmakta olan eski Genelkurmay Başkanı em. Org. İlker Başbuğ 1962 yılında askerlik mesleğinde ilk görevine başlamıştı.
Kartal/Maltepe 2. Zırhlı Tugay’da 22. Mekanize Piyade Taburu’nda gencecik bir teğmendir.
21 Mayıs 1963 günü “tabur nöbetçi subayıdır.”
O gün Ankara’daki Harp Okulu komutanı Albay Talat Aydemir tarafından darbe girişimi başlatılır.
Teğmen Başbuğ sabah 5-7 nöbetini alacağından uyumaktadır.
Hiçbir şeyden haberi yoktur.
Komutanın telefonuyla uyanır.
Az sonra da komutan ona “ihtilal (darbe) oluyor” der.
Sabah, tugay komutanı Secaattin Kuloğulları bütün personeli sinema salonunda toplar şöyle bir konuşma yapar:
Dün gece Talat Aydemir’e bağlı bazı subaylar tugayın kontrolünü eline geçirdi.
Tugay nöbetçi amirini de hapsettiler.
Kendilerine bağlı birliklere alarm vererek birlikleri harekete hazır duruma getirdiler.
Başlarında bulunan subay bana telefon ederek tugayı ele geçirdiğini, benim gelmememi, gelirse tatsızlık olacağını söyledi.
Ancak, ben onu dinlemeyerek beraberimdekilerle tugay nizamiyesine geldim.
Beni yakalamak için çıkartılmış emniyet timini emrime alarak tugaya girip, duruma el koydum.
Bu işe katıldıklarını bildiğimiz subayları hemen tutukladık.
Ancak, burada, sizin aranızda, onlarla beraber olduklarını bildiğimiz kişiler de var.
Şimdi onlara söylüyorum. Açıkça ayağa kalksınlar ve buraya gelsinler.
..................
Bu konuşma üzerine herkes şaşırmıştır.
Ayağa kalkan olmaz.
Bunun üzerine subayların tek sıra halinde dışarı çıkması emredilir.
Sinema salonunun önünde, askeri kamyonlar (Reolar) dizilidir.
Çıkanlardan bazılarının Reolara binmesi istenir.
Diğerleri görevlerinin başına dönerler.
Teğmen Başbuğ da görevlerine dönenler arasındadır.
Teğmen Başbuğ daha ilk görevinde ve ilk nöbet gecesinde “darbe teşebbüsüne” şahit olmuştur.
O darbe girişimine katılan arkadaşlarının yaşadıkları acıları ve sorunları görmüştür.
Dersler çıkarmıştır.
.........................
Aradan 45 yıl geçer ve Başbuğ 2008 yılı Ağustos ayında Genelkurmay Başkanı olur.
25 Ocak 2010’da ise şu konuşmayı yapar:
Darbe, darbe iddialarından hicap (utanç) duyuyorum.
Türkiye’de bazı olaylar yaşandı. Bugün artık bu olayların geride kaldığını düşünüyoruz.
Biz diyoruz ki; demokraside, demokratik yöntemlerde en önemli husus, iktidarların seçimlerle demokratik yöntemlerle el değiştirmesidir.
.........................
Yukarıdaki anlatımı İlker Başbuğ’un yeni yayınlanan “Suçlamalara Karşı Gerçekler” adlı kitabından...
Hükümeti devirmek için silahlı terör örgütü yönetmek suçlamasıyla yargılanması ve Silivri Cezaevi’nde yatması inanılması zor bir kesişme.
.........................
Öyle görünmekteki şu veya bu şekilde yargılaması yenilenecek. Kitaptan ona ait bir ifadeyi yansıtayım:
“Ben ne teğmenken, ne de Genelkurmay Başkanı iken hiçbir zaman darbeci olmadım.”
.........................
Kitabın başında beyaz sayfanın ortasındaki cümle de önemli.
“Bir rejim, halkın adalete inanmaz bir hale geldiği noktaya gelince, o rejim mahkum olmuştur.
Motesquieu.”
Demokrasiyi ayakta tutan ve “kuvvetler ayrılığı” diye anılan 3 sütun “yasama, yürütme, yargı” teorisinin sahibi de Montesquieu’dur.
..........................
Kitabın ilerleyen bölümlerinde siyasetle ve dış politikayla harmanlanan yakın tarihe göndermeler yapan düşündürücü notlar yer alıyor.
Türkiye’yi sis gibi kaplayan toz duman içinde kitap sayfaları daha da anlam kazanıyor.