Suriye'nin, "PKK bağlamında" getirildiği şu nokta, tarihi değerdedir.
Önce...
Bu noktaya gelişin - izlenimlerime göre - perde arkasını yansıtayım.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu'nun, daha Kara Kuvvetleri Komutanlığı döneminden itibaren bir görüşü var:
"Dere, Türkiye'de akıyor.
Ama...
Kaynak Suriye.
Bunu çok ağır ödüyoruz.
Kaynağı kurutmak lazım.
Suriye'ye birşeyler yapmalıyız."
Orgeneral Kıvrıkoğlu'nun önerisi, "Suriye'ye karşı tavrın sadece Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından konulması ile yetinmemek...
Dışişleri Bakanlığı dahil, devletin bütün kurumları ve kuruluşları, önce çıta düşük tutularak - planlı ve koordine - bir tırmanışa geçmeliler.
Suriye, bu tırmanışı bütün ciddiyetiyle izlemeli, görmeli.
Tırmanışın son noktası, - eğer silahlı çatışma ise - bu da, bütün ayrıntılarıyla planlanmalı ve hazır olduğumuz hissettirilmeli."
İşte, bu koordine tırmanış planı, hazırlanıyor, tamamlanıyor.
Bundan bir süre önce, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ateş'in, Güneydoğu'da yaptığı konuşmayla, düğmeye basılıyor.
Yani...
Orgeneral Ateş, Suriye'ye dönük o sözleri, bir rastlantı sonucu söylemiş değil.
Ve, tırmanış başlıyor.
Genelkurmay Başkanı'nın, "Suriye'ye karşı ilan edilmemiş savaş var" söylemi de, önceden planlı...
Koordine tırmanışın önemli aşamalarından biri.
Tabii...
Bu durumda, Güneydoğu'ya askeri yığınak, manevra gibi kuvvet gösterileri de anlam kazanıyor.
Bu arada, devletin sivil kanadının da rolüne işaret etmeliyiz.
Cumhurbaşkanı Demirel'in, Suriye'ye karşı çok sert söylemi, aslında, koordine tırmanışı birden çok yukarılara çekti.
Hele...
Başbakan Mesut Yılmaz'ın, "Sayın Cumhurbaşkanı az bile söylemiş" demeci, alevleri daha da büyüttü.
Koordine tırmanış, vites değiştirdi.
İvme kazandı.
Belki...
Biraz plan dışıydı ama işe yaradığı ve sonuç almayı hızlandırdığı düşünülebilir.
Bir yandan, inisiyatifin göstergesini ortaya koymak...
Öte yandan, Başbakan'ın gündemi biraz olsun değiştirmek çabaları, bu vites değişikliğinin nedenleri olabilir.
Hadisenin, asıl hazırlıklı ve ciddi tırmanış sürecini önceleri hissetmeyen Suriye, bu demeçlere bakarak "kaset skandallarının gündemde geriye itilmesi için, bu söylemleri dekor gibi görmek istemiştir."
Oysa, bilinmeliydi ki...
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin geleneğinde, günlük iç siyasetin malzemesi olmak yoktur.
Ordunun, siyasetin satranç taşları haline geldiği ülke, Yunanistan'dır.
Yunanistan'da, her seçimden sonra siyasi iktidarlar değiştikçe, eğer ordunun üst kademelerini kendilerine yakın bulmuyorlarsa, onları emekliye ayırırlar.
Yerlerine, daha önceki iktidarın emekli yaptığı ve köşesine çekilmiş olan eski komutanları yeniden göreve getirirler.
Yani...
Onları yeniden orduya alır, üniformalarını giydirir, komutanlık masalarına oturturlar.
Zaman zaman, Yunanistan'da iç politika tıkandıkça, siyasi iktidarın emriyle, bu komutanlar Türkiye'ye karşı "ayranı kabarmışçasına" saldırgan demeçler verirler.
Ordu, orada iç politikaya alet edilir.
Türkiye'de gerilim tırmanışının ve Suriye'ye uygulanan presin, iç politikada gündem değiştirmek olmadığı, Şam tarafından anlaşıldı.
Türkiye'nin ciddiyeti görüldüğünde, Şam, kendi durumunu da ciddiyetle ele aldı.
Örneğin...
1- Suriye'nin - hemen hemen bütün kuvvetleri - İsrail sınırına yığılmış.
Bunları yukarıya, Türkiye sınırına kaydırırsa, İsrail tarafından başına ne çorap örüleceğini bilmiyor.
2- İsrail sorunu olmasaydı dahi, Suriye, Türkiye'ye karşı bütün kuvvetlerini kullansa, hayli zayıf kalır.
Elbette...
Bir savaş küçümsenemez.
Türkiye'ye de, önemli zararlar verebilir.
Ama...
Suriye'yi çökertir.
3- Böyle bir savaşta kendisi hasta, kendi yerine göz diken kardeşi Paris'te akbaba gibi bekleyen, çetinceviz olan oğlunu yitirmiş diş doktoru romantik oğluna dayanamayan bir Hafız Esad, savaşı göze alamaz.
Zaten, ülkede çeşitli azınlıklar var.
Kendisi de, bu azınlıklardan birinin mensubu olarak diktasını sürdürüyor.
Türkiye ile savaş halinde, Esad, kesinlikle yerinde kalamaz.
Yıkılır.
Tıpkı, 1973'te, Kıbrıs'a çıktığımız zaman oradaki dikta özentisi Samson'un ve Atina'daki Albaylar Cuntası'nın yıkıldığı gibi, Esad da dayanamaz, yıkılır.
İşte, Suriye'nin, Adana'da gizli bir görüşmeyle, PKK'ya karşı tavır koymayı kabul edişinin öyküsü... Abdullah Öcalan'ın, Suriye dışına çıkarılışının, PKK kamplarının kapatılışının, örgüt önde gelenlerinin tutuklandığı ve bütün bunların Türkiye tarafından denetlenebileceği gibi manzaraların arkasındaki gerçekler.
Ankara'da, "Suriye'ye güvenilmez" gibi yıllanmış gibi kuşkular hala var.
Fakat...
Bu da iyi bir başlangıç olabilir.
Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr