Moskova
Sahada iki İngiliz takımı. İkisinin de sahibi Musevi. Birininki Rus, diğerininki Amerikalı Musevi. (Chelsea’nin Teknik Direktörü de Musevi)
Ve maç geyiğinde siyaset:
“Kazanan yine Yahudiler oldu. Manchester United değil de kupayı Chelsea alsaydı fark etmeyecekti. Dünyadaki çatışmalara da bakın, çoğunda sonuç olarak, görünenlerin arkasında kazanan -aslında- İsrail ya da Yahudiler değil mi?”
Bu söylem, antisemitist bir psikoloji değil, küresel gerçeği yansıtıyor.
Siyasetin ötesinde iş hayatı, sanat, gazeteler, televizyonlar, sinema dünyasında da aynı şey. Türkiye’nin Rum ve Ermeni lobilerini, “Musevi lobisi” ile göğüslediği sır değil.
Plastik
Luzhniki Stadyumu’ndan da birkaç not:
Seksen bin kapasiteli görüntülere güvenlik nedeniyle otuz bin kişi alınmıştı. Luzhniki’nin etrafı yemyeşil...
Göz alabildiğine orman. Çiçek bahçeleri, açık sahalar...
Luzhniki eski ve hantal bir yapı. Ancak çevre düzenlemesi ona “güzelleme” yapıyor.
Giriş ve çıkış için kapılar az... İtiş kakış girdik, itiş kakış çıktık.
Tuvaletleri de bir dert. Her tribün için sadece bir tuvalet var.
Salon gibi büyük. İçinde yüzü aşkın pisuvar. Polis nezaretinde sıraya girerek vücudumuzdaki fazla suyu atabildik.
Buna karşılık, stat girişinde sponsorların şampiyonlar çadırı fena değildi. Final maçı öncesi ve sonrası gösteriler TV’lerde izlendi.
Gösterişliydi, fakat öyle aman aman değildi. En iyi dansçıların ülkesinde yeşil sahada bale sunumu hoş olabilirdi.
Çek Cumhuriyeti’nden ithal edilen çimlerin arasına son günlerde yüzde 10 plastik çim karıştırılmış. Yağmur da yağınca iyice kaygan oldu. Manchester United’ın yediği golde kalecinin ayağının kayması, penaltı atışında da ayak kayması nedeniyle topun ağlarla kucaklaşmaması “skora plastik etkisi” diye tanımlanabilir.
RONALDO VE DROGBA
İkisi de yerkürenin en iyi ve en pahalı oyuncuları, benim tercihim -kesinlikle- Cristiano Ronaldo.
Onun harikulade futbol estetiği var. Bacaklarını fırça gibi kullanıyor, yeşil sahaya resimler çiziyor. Ayakları 360 dereceye asist yapabiliyor.
Afrika’nın en hızlısı “çita”lar gibi süratli.
Hem deparda, hem oyunu okuyuşta, hem de karşısındakini geçişte...
Golü atarken öyle yükselmişti ki diğerlerinin başları onun bel hizasındaydı.
Peki ya kaçırdığı penaltı?
Cevabı, tribündeki damardan Manchester’lının söyleminden yansıtayım:
“Ronaldo’ya hayat bu yıl o kadar çok hediye verdi ki, artık bir şey de aksamalıydı.”
Gerçekten de öyle.
İngiltere prömiyer liginde gol kralı oldu, takımının şampiyonluğuna imza attı. Bir yıl boyunca futbolda tüm “en” ödüllerini aldı...
Nihayet finalde de skor levhasına Manchester’ın golünü o yazdı.
Büyük keyifle izlediğim bu genç adam, bana “kaygı” da veriyor.
Milli Takım Portekiz’e karşı oynarken onu kim/kimler durdurabilecek?
Çok zor...
Drogba’ya gelince...
Profesyonel bir topçu. En önemli maçında incir çekirdeğini doldurmayacak bir nedenle “kırmızı kart” görmek pahasına rakibine nasıl tokat atar?
Sahada kalsaydı, penaltı kaçıran Anelka yerine, penaltı noktasında o olacaktı. Büyük olasılıkla kupayı Chelsea kaldıracaktı.
Peki ya Anelka?
Çok mu üzgün?
Sanmam...
Anelka FB’de oynarken gol attığında bile sevinç gösterileri yapmazdı. Rakip takımı ve taraftarları daha da fazla üzmek istemezdi. Penaltıyı atamadığında da farklı bir psikolojisi olduğunu düşünmüyorum.
İŞKENCE
Şu satırları gene uçaktan telefonla yazdırdım. Sabah saat 10:30’da uçağa bindik, 6 saattir uçaktaki koltuklarımızda hapis durumundayız.
İnanılır gibi değil.
Yüzlerce uçak kalkış için bekliyor. Ne kalkış saatimizi biliyoruz, ne de gerçekten kalkabileceğimizi.
Kaptan pilot ve yardımcısının tüm iletişim çabalarına karşın alanın trafik kulesinden hiçbir açıklama yok. Sadece “Bekleyin” deniyor.
Zaman zaman da uçuşların tamamen ve süresiz iptal edildiği söyleniyor.
Moskova, şehir içinin çıldırtıcı trafiği ve havaalanındaki işkenceyle, zihniyet ve teknoloji olarak öyle büyük organizasyonlara kalkışmaya henüz yeterli değil.